Güzellik algısı, insanlık tarihi boyunca kültürden kültüre, dönemden döneme değişiklik gösterdi. Ancak belki de en çok günümüz dünyasında bu kadar gerçekdışı bir “hedef” halini aldı.
Hem fiziksel hem de ruhsal özelliklerle ilişkilendirilen “güzellik” kavramı, toplumların estetik anlayışı ile beraber değer yargılarını ve sosyal normlarını da yansıtıyor. Tarih boyunca da birçok etki alarak değişip dönüşüyor. Günümüzde ise “güzellik” neredeyse çerçevesi belirlenen ve dayatılan bir zorunluluk halini aldı. Bu eğilimde estetik cerrahisinin de desteği büyük!
Bugünün güzellik algısını anlamak için kadim çağlara bir bakalım. Örneğin Antik Mısır’da güzellik, düzen ve ahenkle ilişkilendirilirdi. Bize ulaşan tarihi kaynaklara ve çizimlere göre o dönemde simetri, düzgün kaşlar, ince ve uzun bir beden ideal kabul edilirmiş. Kadınlar kohl (sürme) ile gözlerini belirginleştirir, lotus çiçeği yağı gibi kokular kullanırmış.
Yine Antik Yunan’da da fiziksel güzellik ünlü "altın oran" ile ilişkilendirilirdi. Günümüze ulaşan heykellerde de net olarak görüldüğü üzere erkeklerde kaslı ve atletik bedenler, kadınlarda ise zarif ve dengeli vücut hatları öne çıkardı. Ancak güzellik, ahlak ve bilgelikle bir bütün olarak kabul edilirdi. Antik Roma’ya gelince imparatorluk döneminde zenginlik ve statü, güzellik algısını etkiledi. Açık tenli, yumuşak hatlara sahip kadınlar güzellik simgesi sayılırdı.
![Rönesans’ın ünlü tablosu Venüs’ün Doğuşu’nda Sandro Botticelli’nin resmettiği Venüs, o dönemde güzelliğin sembolü haline geldi.](https://cdn.quicksigorta.com/qblog/content/ab/c3/71/content-3357-abc371fa-3446-4173-9421-da3cac49173d_640x480.jpg)
Orta Çağ’ın karanlığında güzellik, daha çok ahlak ve dini değerlere bağlandı. Kadınlarda solgun ve ince yüz hatları, Tanrı’ya olan sadakatin bir göstergesi olarak kabul edilirdi. Koyu renkli giysiler ve mütevazı bir görünüm bu dönemde önem kazandı. Rönesans dönemine gelindiğinde doğaya dönüş öne çıktı. Dolgun ve sağlıklı vücutlar, doğurganlık ve zenginlik göstergesiydi. Kadınların yumuşak hatları, açık teni ve uzun saçları idealize edildi. Sanatta “Venüs” gibi figürler güzellik anlayışını sembolize etti. Barok ve Rokoko dönemlerinde ise tam tersi bir yere savrulan güzellik algısı, kadınlar için pudralı yüzler, yüksek saç modelleri ve dikkat çekici makyaj ile var oldu. Abartılı görüntüler ve haller önem kazandı. Viktorya Dönemi’nde rüzgar tersine döndü ve sadelik ile doğallık yine önem kazandı. Kadınların tenlerinin porselen gibi beyaz olması, zenginlik ve rafinelikle ilişkilendirildi. Makyaj aza inse de korseler gibi aksesuarlarla beden şekli sağlığı zorlayacak şekilde değiştirilirdi.
20’inci yüzyılda 1920’ler, 1950’ler, 1960’lar ve 1980’ler bugünün temelini sağlamlaştırdı. 1920’lerde kısa saçlar, ince figürler ve modern bir görünüm popülerdi. Bu dönemde özellikle kadın modasını, özgürleşme hareketi biçimlendirdi. Dolayısıyla güzellik anlayışını da… Sonraki 50 yılda sinemanın ve popüler kültürün yükselişiyle Marilyn Monroe gibi ünlü isimler ikon haline geldi. Onların saç rengi ve modeli, makyaj biçimi, kıvrımlı ve dolgun bedenleri güzellik simgesi oldu. 1980’lerde ise çok daha atletik ve ince bir vücut, güzellik standartlarını belirledi.
![2023’ün çok konuşulan filmlerinden Barbie’de, bedeninin ve hayatının mükemmelliğine adapte olamayan Barbie'nin kusurlarla yüzleşmesine işaret ediliyor.](https://cdn.quicksigorta.com/qblog/content/e2/c2/19/content-3357-e2c21994-ae2f-4e27-abaf-984c69c812ba_640x480.jpg)
Mükemmel olma baskısı ve karşı taraf
Günümüz dünyasında ise güzellik kavramına olan yaklaşımda neredeyse keskin bir bölünmeye doğru ilerleniyor. Bir yandan küreselleşmeyle birlikte farklı kültürlerin estetik anlayışları çok daha görünür oldu. "Doğallık," "vücut olumlama" ve bireysellik öne çıktı. Diğer yandan da sosyal medyanın etkisiyle güzellik standartları tek kalıba sokulmaya başladı. Güzellik sanki hem kolay erişilebilir hem de eleştirel bir şekilde değerlendirilmeye başlandı.
Özellikle sosyal medya platformları, güzellik anlayışını genellikle filtreler, dijital düzenlemeler ve yapay zeka destekli uygulamalar üzerinden şekillendiriyor. Filtreler, kullanıcılara kusursuz bir cilt, ince bir vücut ve simetrik yüz hatları sunarak gerçeklikten uzak bir güzellik anlayışını dayatıyor. Bazı ünlüler ve influencerlar da bu platformlarda sürekli olarak "kusursuz" görünümlerini sergiliyor. Takipçileri de kendilerini bu standartlara göre değerlendirmeye daha da ötesi şekillendirmeye başlıyor.
Böylesine bir sanal gerçeklikte bireyler genellikle gerçek olmayan güzellikleri özümsemeye başlıyor. Ancak bu güzellik anlayışının yarattığı psikolojik baskı giderek artan bir sorun haline geliyor. Özellikle gençler, kendilerini toplumun belirlediği güzellik ve mükemmellik normlarına uymadıkları için mutsuz olabiliyor.
![“Her beden güzeldir” sloganı, dünyada giderek daha fazla insan tarafından benimseniyor.](https://cdn.quicksigorta.com/qblog/content/38/37/51/content-3357-38375170-d516-4a06-a210-c375158c3687_640x480.jpg)
Mükemmelliğe karşı yükselen sesler
Son yıllarda, idealize edilmiş güzellik anlayışına karşı dünya çapında başlatılan birçok hareket ve kampanya dikkat çekiyor. İnsanlar, artık tek bir kalıptan çıkmış bir güzellik anlayışının dayatılmasına karşı ortak cephe oluşturuyor. Bazı sanatçılar ve kültürel figürler de güzellik anlayışını sorguluyor; belki de bu kavrama yaklaşımı değiştiriyor. Örneğin Lizzo, Adele, Tyra Banks gibi ünlüler, bedenlerini ve kendilerini olduğu gibi kabul etmeyi savunuyor. Bu ve benzeri duruşlar bu alanda öne çıkan bazı hareketleri de destekliyor. İşte konuyla alakalı öne çıkan bazı hareketler:
#BodyPositivity Hareketi: Bu hareket, bedenlerin farklı şekillerde ve büyüklüklerde olduğunu kabul etmeye yönelik güçlü bir adım olarak öne çıkıyor. Beden pozitifliği, insanların kendi vücutlarını sevme ve kabul etme hakkını savunuyor. “Her beden güzeldir” sloganı, dünyada giderek daha fazla insan tarafından benimseniyor. Birçok moda markası da büyük bedene yönelik tasarımlara daha çok ağırlık veriyor.
#NoFilter Hareketi: Bu kampanya, sosyal medyada filtreler kullanmadan paylaşımlar yapmayı teşvik ediyor. İnsanlar, doğal halleriyle kendilerini gösteriyor ve insanların gerçeği daha fazla kabul etmelerine yardımcı olmak amaçlanıyor. Çok sayıda influencer, ünlü ve sosyal medya kullanıcıları bu akıma destek veriyor.
#PerfectlyImperfect Hareketi: Hataların ve kusurların aslında mükemmellik olduğunu savunan bu hareket ise fiziksel kusurları kucaklayan bir anlayış geliştirmeyi amaçlıyor. Bu hareket gözlerdeki çukurların, kırışıklıkların veya vücut hataları gibi unsurların birer güzellik ifadesi olarak görülmesi gerektiğini savunuyor.
![Z kuşağının savunduğu kapsayıcı güzellik anlayışı, bireylerin dış görünüşlerine bakılmaksızın kendilerini ifade etmeleri için bir alan yaratıyor.](https://cdn.quicksigorta.com/qblog/content/9d/57/62/content-3357-9d57628a-9824-448f-96be-8fb5acd6a327_640x480.jpg)
Z kuşağı, yapay zeka ve gerçekler
Özellikle Z kuşağı bireyleri de çeşitli kimliklerin, bedenlerin ve güzelliklerin kutlanması gerektiğini savunuyor. Gençler arasında, "tek tip güzellik" anlayışına karşı daha kapsayıcı ve çeşitliliği kutlayan bu yaklaşım oldukça hızlı bir biçimde büyüyor. Aynı zamanda sosyal medya platformlarında daha fazla ses bulan kapsayıcı kampanyalar, bireylerin dış görünüşlerine bakılmaksızın kendilerini ifade etmeleri için bir alan yaratıyor.
Teknolojinin getirdikleri arasında en çok konuşulan yapay zeka teknolojisi de güzellik endüstrisinin birçok farklı alanında da aktif olarak kullanılıyor. Yapay zeka algoritmaları, genellikle estetik cerrahi kararları, kişisel güzellik standartlarını ve hatta güzellik yarışmalarını etkileyebilecek kadar güçlü! Yapay zekanın yüz analizi, insanların fiziksel özelliklerini değerlendirirken sıklıkla belirli bir "ideal" güzellikten sapmalarını kusur olarak işaret edebiliyor. Yine son zamanlarda, bu teknolojilerin gerçek dışı standartlar oluşturma potansiyeline karşı tepkiler de artıyor.
Bugün "gerçekçi olmayan güzellik ve mükemmellik" anlayışına karşı artan sesler ve kampanyalar, toplumsal normları sarsmaya ve farklılıkları kutlamaya yönelik önemli bir adım. İnsanlar artık tek kalıptan çıkmış bir güzellik idealinin dayatılmasına karşı daha fazla ses çıkarıyor. Dış görünüşün ötesinde herkesin kendi doğal haliyle güzel olduğu, çeşitliliğin ve farklılıkların aslında gerçek güzellik olduğu unutulmamalı.