Psikolojik hastalıkların tanılanması ya da anlaşılması insanlık tarihinde hayli eskiye tarihleniyor. Ancak tanı alma halinin bir de diğer yüzü var: Hastalığı kimliğin parçası haline getirme.
İnsan var oluşunu fark ettikten sonra anlamsal sorgulamalara girişti ve “normal”in tanımını yapmaya çalıştı. Normalin dışında kabul edilen kişilere ve yaşadıklarına da bir çerçeve çizilmek istendi. Bu noktada insanın açıklayamadığı her konuda başvurduğu suçlu genellikle doğaüstü nedenlerdi. Ancak MÖ 400’lerde Antik Yunan’da filozof Hipokrat (tıbbın babası) psikolojik rahatsızlıkların doğaüstü nedenlerle değil, bedensel dengesizliklerle (özellikle dört mizacın dengesizliği) ilişkili olduğunu öne sürdü. Bu dönemde melankoli, mani gibi terimler kullanılmaya başlandı. Modern anlamda bu kişisel ruh ve akıl sağlığı ile ilgili konular, psikolojik hastalıkların tanımlanması ve sınıflandırılması sürecini doğurdu. Daha sistematik ve bilimsel yaklaşımlar ise son birkaç yüzyılda gelişti.
Günümüzde psikolojik hastalıkların tanımlanması ve sınıflandırılması sürekli olarak gelişiyor. ABD’de sağlık sisteminde daha çok sağlık sigortasına hizmet etmesi amacıyla tasarlanan DSM-5 ve ICD-11 gibi modern tanı kılavuzları, psikolojik hastalıkları bilimsel araştırmalara dayalı olarak tanımlıyor. Nörobilim, genetik ve psikofarmakoloji gibi alanlardaki ilerlemeler, psikolojik hastalıkların biyolojik temellerinin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunuyor.
Tanı alma halinin kimliğe yansıması
Psikolojik hastalık tanısı, bireyin yaşadığı zorlukların bir adı ve açıklaması. Ancak tanı bazen kişinin kişisel ve ruhsal gelişiminin önünde bir engel haline de gelebiliyor. Örneğin dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) veya bipolar bozukluk gibi tanı alan bir kişi, kendisini hastalığı üzerinden tanımlayıp hayatının sorumluluğunu almaktan kaçınabilir.
Hastalık tanısının olumlu ve olumsuz addedebilecek etkilerine bir bakalım. Bu durumun pozitif etkileri arasında öne çıkanlar şöyle sıralanabilir:
- Tanı, bireyin yaşadığı sorunların önce kendisi ardından çevresi tarafından anlaşılmasını sağlar. Bu sayede doğru tedaviye ulaşılabilir.
- Kişinin profesyonel destek almasının önünü açan tanı alma hali, çeşitli kaynaklara erişmesine de olanak tanır.
- Kendi durumunu kabul eden kişi başkalarından empati görebilir. Hayatının akışı biraz daha kolaylaşabilir.
- Tanı alma halinin yazıya da konu olan olumsuz etkileri ise genellikle şöyle olabiliyor:
- Kişi, hastalığını kimliğinin bir parçası olarak görmeye başlayabilir ve bu da kişisel gelişimi hayli olumsuz etkileyebilir.
- Birey, yaşadığı zorlukların tüm sorumluluğunu hastalığına atfedebilir.
- Hastalık tanısı, bireyin kendisini damgalanmış hissetmesine ve öz-değerinin düşmesine yol açabilir.
- Kişi hastalığına bağımlılık geliştirebilir.
Psikolojik hastalıklara bağımlı olma durumu, bireylerin hastalıklarını hayatlarının merkezi haline gelmesi anlamına geliyor. Bu durum, çeşitli şekillerde ortaya çıkabiliyor:
- Kimlik krizi: Birey, kendisini hastalığıyla tanımlar ve hastalığını kimliği olarak benimser. Hastalık, bireyin kimliğinin merkezi haline gelir ve ruhsal ilerleme duraksayabilir.
- Öğrenilmiş çaresizlik: Hastalık tanısı, bireyin kendi yeteneklerine ve potansiyeline olan inancını zayıflatabilir hatta ortadan kaldırabilir. Bu durumda kişi, hastalığının getirdiği sınırlamaları aşamayacağına inanabilir; kendisi ve hayatı için çaba gösterme davranışını terk edebilir.
- Bağımlılık ve konfor alanı: Hastalıktan sağladığı faydalar sayesinde birey gerçek olmayan bir rahatlık alanına kavuşabilir. Hastalığını bahane olarak kullanıp zorluklarla yüzleşmekten kaçınabilir.
Bağımlılık sorunu nasıl çözülebilir
Psikolojik hastalıklara bağımlı olma durumunun üstesinden gelmek ve kişisel gelişimi desteklemek için yapılabilecekler de var kuşkusuz.
- Bunlardan ilki “Pozitif Kimlik Oluşturma”. Hastalığı bir kimlik unsuru olarak değil, bir zorluk olarak görmek ve bu zorluğun üstesinden gelmek için adımlar atmak bu durumla mücadelede son derece önemli. Bu aşamada bireyin kendi güçlü yönlerini ve yeteneklerini keşfetmesi ve bu alanlarda gelişim göstermesi de terapiyle ve çevresi tarafından mutlaka desteklenmeli.
- İkinci adım ise “Profesyonel Destek ve Terapiler”. Birey teşhis aldıktan sonra uygun yöntemlerle terapi alması, kişinin hastalığıyla ilgili düşünce kalıplarını ve davranışlarını değiştirmeye yardımcı olabilir. Yine bu noktada destek grupları da faydalı olacaktır. Bu noktada benzer deneyimleri paylaşan kişilerle bir araya gelmek, bireyin kendini yalnız hissetmemesini sağlar.
- Üçüncü adım ise “Sorumluluk Alma ve Hedef Belirleme”. Bireyin küçük ve ulaşılabilir hedefler belirlemesi, hastalığına ilişkin sorumluluk almasını teşvik eder. Başarıların fark edilmesi ve kutlanması, bireyin rahatsızlığıyla mücadelesinde motivasyonunu artırır.
Sonuçta psikolojik hastalıklar, bireylerin yaşamında büyük etkiler yaratabilme potansiyeli taşısa da hastalıkların kişisel gelişim yolunda bir engel haline gelmemesi için farkındalık, destek ve doğru stratejilerle hareket edilmesi önemli kabul edilmeli. Tanı, bireyin kendisini ve yaşadığı zorlukları anlaması açısından bir araç olarak ele alınırsa, hastalık bireyin hayatında değiştirici ve dönüştürücü etkisiyle önemli bir fark yaratabilir.