Türkiye’nin üzerinde bulunduğu Akdeniz-Alp-Himalaya deprem kuşağı, dünyadaki toplam depremlerin beşte birinin meydana geldiği kuşak olarak biliniyor. Öyle ki Türkiye’de, Ocak 2000 ile Nisan 2012 arasında irili ufaklı 68 bin 837 deprem yaşandı. Peki depremle olan imtihanımızda geçer not alabilecek seviyede miyiz?
Dünyada 600 milyon kişinin deprem açısından riskli bölgelerde yaşadığı
tahmin edilirken Türkiye nüfusunun ise yüzde 98’i deprem tehdidi altında. Bu verilerin yanında ekonomik açıdan da risk oldukça yüksek. Çünkü sanayi kuruluşlarının yüzde 98’i deprem bölgelerinde ve yüzde 73’ü de aktif fay zonları içinde yer alıyor. Aynı şekilde barajların yüzde 95’i de bu “tehlikeli” topraklar üzerinde.
Yapılan bir araştırmaya göre, 1996 yılında enerji santrallerinin sayısı 124 iken, 122’si deprem riski taşıyordu ve 65 tanesi Birinci Derece Deprem Bölgesi’nde yer alıyordu. 2012’deki özelleştirmeler sonucu yaklaşık 1.344 enerji santralinin 580’i (yüzde 43’i) Birinci Derece Deprem Bölgesi’nde bulunuyor. Bu da bize riskin ne kadar büyüdüğünü gösteriyor.
Son 100 yılın büyük depremleri
1900 yılından 2012 yılına dek yaşanan depremlerin sonucuna baktığımızda ise durum, hiç iç açıcı değil. T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Deprem Dairesi Başkanlığı, Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Meclis Araştırma Komisyonu Raporu’na göre, 1900–2012 yılları arasında Türkiye’de 225 büyük deprem meydana geldi. Bu depremlerde resmi verilere göre 86 bin 644 kişi hayatını kaybetti, 566 bin yıkık veya ağır hasarlı konut tespit edildi.
Yakın geçmişe dönüp baktığımızda ise şöyle bir tabloyla karşılaşıyoruz: 1939 yılında 8 şiddetindeki Büyük Erzincan Depremi, Türkiye’nin yaşadığı en büyük depremlerden biri olarak biliniyor. ‘20. yüzyılın depremleri’ sıralamasında 15. sırada olan bu felaketin ardından toplam 116 bin 720 bina yıkıldı. 1944 yılında ise 7,4 şiddetinde Bolu ve çevresinde gerçekleşen deprem sonucu 9 bin 422 bina yıkıldı. 1983 yılında Erzurum’da 6,9 şiddetinde gerçekleşen deprem, 3 bin 241 konutun ağır hasar görmesine sebep oldu.
Günümüze yaklaştığımızda ise 17 Ağustos 1999 depreminin sonuçlarının çok daha vahim olduğuyla yüzleşiyoruz. 7,8 şiddetindeki deprem sonucu 285 bin 211 konut, 42 bin 902 iş yeri hasar gördü. Resmi raporlara göre 17 bin 840 kişi hayatını kaybetti. Bu sayının bu denli yüksek olmasının sebebi olarak, standartlara uygun olmadan inşa edilen binalar gösterildi. Zaten bu nedenle 1999 depremi ardından inşaat yönetmelikleri değiştirildi.
Depremlerin ekonomiye olan etkisi
Marmara Depremi’nin gerek nüfus yoğunluğu gerekse üretim hareketlilikleri bakımından Türkiye’nin önemli bir hattında gerçekleşti. Depremi kapsayan Yalova, Kocaeli, Sakarya, İstanbul, Düzce, Bolu, Bursa ve Eskişehir illeri Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 23’ünü kapsıyor. Bu illerin Gayri Safi Milli Hasıla içindeki yeri yüzde 35’ti. Depremin en fazla etkilediği Kocaeli, Sakarya ve Yalova GSMH içindeki payı ise yüzde 7 seviyesindeydi.
Bu bölgenin önemi; petrol rafinerileri, petrokimya, tekstil hammadde üretim, motorlu kara taşıtları, lastik sanayi ve metal ana sanayi gibi birçok ağır iş kolunun tesisinin bulunuyor olmasıydı.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) 1999 Marmara Depremi’nin ekonomi üzerindeki etkilerine dair yürüttüğü çalışmada depremin etkileri, doğrudan maliyetler, dolaylı maliyetler ve ikincil maliyetler olarak sınıflandırıldı. Doğrudan maliyetler, sermaye mallarına ve stoklara depremin etkisini gösterirken, dolaylı maliyetler, üretim ve gelir kayıplarının yanında acil yardım harcamalarını da içeriyor.
İkincil etkiler ise depremin kısa ve uzun dönemde ekonominin genelindeki, örneğin mali politikalar ve ödemeler bilançosu, enflasyon, işsizlik gibi göstergeler üzerindeki etkilerini yansıtıyor. TÜSİAD, DPT ve Dünya Bankası tarafından hazırlanan çeşitli çalışmalarda Marmara Depremi’nin ekonomik sonuçlarına dair birbirine yakın rakamlar veriliyor. Örneğin toplam maliyet TÜSİAD’a göre 17 milyar dolar, DPT’ye göre 15-19 milyar dolar, Dünya Bankası’na göre 17 milyar dolar. Gayri Safi Yurt İçi Hasıla açısından bakıldığında ise zarar TÜSİAD’a göre GSYİH’nin yüzde 9’u, DPT’ye göre yüzde 8-10’u, Dünya Bankası’na göre yüzde 6,3-9 oranında oldu.
Deprem sonrası yaşama kaldığı yerden devam etmek için: DASK
Marmara Depremi’nin ardından tüm Türkiye’de geçerli olmak üzere deprem yönetmeliği çıkarıldı ve zorunlu deprem sigortası düzenlemesi getirildi. 1999 depreminin hemen ardından kurulan ve 2000 yılının eylül ayında DASK (Doğal Afet Sigortaları Kurumu) faaliyetlerine başladı. DASK, deprem sonrasında vatandaşların yaşamına kaldığı yerden devam etmesini amaçlıyor. Zorunlu Deprem Sigortası ile deprem ve depremden kaynaklanan yangın, infilak, yer kayması ve tsunami risklerine karşı sigortalı konut sahiplerine maddi güvence sağlıyor. İster oturulamaz durumda ister kısmi hasarlı olsun, bina zararını en hızlı şekilde tazmin ederek yaşamın normale dönmesine aracılık ediyor.
2000-2012 yılları arasındaki verelere baktığımızda, ülkedeki 12 milyon 988 bin 669 konuttan sadece yüzde 27,1’inin DASK yaptırdığını görüyoruz. Yakın zamana geldiğimizde ise 2000’den 2017 yılına kadar DASK’a konu 524 adet deprem gerçekleşti. Mart 2017 DASK verilerine göre; hala Türkiye’deki 17 milyon 662 bin konutun 7 milyon 770 bin adedi, yani yüzde 44’ü sigortalı. Toplam prim üretimi ise 904 milyon lira civarında. Yine DASK kurulduğundan bu yana 22 bin 151 deprem hasar dosyası için 173 milyon lira ödeme yapıldı. Bölge olarak baktığımızda ise yüzde 54,1 oranıyla en yüksek sigortalama Marmara Bölgesi’nde, en düşük oran ise yüzde 30,9 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde.
Ergül Hacim: “Depremde başta hayat kurtarmak esas”
Garanti Koza İnşaat Yönetim Kurulu Üyesi Ergül Hacim, konuya dair görüşlerini şöyle paylaşıyor: “Binalar öncelikle hayat kurtarmak üzere projelendirilir. Hedef önce can kaybının önlenmesi, sonrasında ise binanın kurtarılmasıdır. Yapılacak binaların niteliği de o bölgenin deprem bölgesinde olup olmamasına, depremden etkilenme vs. derecesine göre değişir. Örneğin ‘Japonya’da sadece hayat kurtarayım, bina kurtarmayayım’ derseniz her üç ayda bir binaları yıkıp tekrar yapmanız gerekir. Tabii bu da ciddi bir ülke ekonomisi kaybı demek.”
Marmara Depremi’nin ardından gelişmiş ülke standartlarına yaklaştığımızı söyleyen Hacim, sözlerine şöyle devam ediyor: “Henüz bir Japonya kadar yol kat edemesek de ülkemiz için yeterli bir konuma geldik diyebiliriz. Bina envanterleri çıkarıldı, şu anda hangi bölgede hangi binanın güçlendirilmeye ihtiyacı olduğu konusunda özellikle İstanbul’un röntgenini çektik diyebiliriz. Devlet daireleri, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve özel şirketler kendi üzerlerine düşeni yapıyor, binalarını güçlendiriyor. Bu kapsamda DASK zorunlu hale getirildi. Depremde başta hayat kurtarmak esas, fakat hayat kurtardıktan sonra o kişinin binasını, yaşam alanını tekrar yaşanır hale getirmesi için de gelire ihtiyacı var. İşte orada DASK devreye giriyor. Kaybımızı minimuma indiriyor.”
Olası bir İstanbul depreminin sonuçları
Marmara Denizi’ndeki olası en az 7 büyüklüğündeki bir depremin İstanbul, Bursa, Kocaeli ve Sakarya’yı hangi oranda etkileyeceği tam olarak saptanamasa da bu konuya dair yapılmış araştırmalar bulunuyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) tarafından yapılan çalışmalarda büyüklüğü 7,5 ve 7,7 olan iki ayrı depremin senaryosuna göre, 50-60 bin binanın ağır hasarlı olabileceği ve 500-600 bin ailenin evsiz kalabileceği öngörülüyor.
Ayrıca bu bölgedeki sanayi kuruluşlarının bir depremde hasar görmesiyle sanayi üretiminin durabileceği ve işsizlik, yoksulluk, toplumsal kaosla birlikte ciddi bir çevre kirliliğinin de oluşacağı tahmin ediliyor.
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nün raporlarına göre İstanbul’da toplam 35-40 bin binanın tamamen, 70 bin binanın ağır, 200 bin binanın da orta derecede hasar göreceği öngörülüyor. Bu kapsamda sadece İstanbul’da kayıpların 11 milyar dolarlık kısmının yalnızca bina hasarlarına bağlı olacağı tahmin ediliyor.
Türkiye DASK'ı ne kadar tanıyor?
Doğal Afet Sigortaları Kurumu'nın (DASK) internet sitesinde "Deprem geçecek, hayat devam edecek" sloganı eşliğinde paylaştığı bilgilere göre Türkiye'de Zorunlu Deprem Sigortası'nın yaptırmayan ve büyük bir riskle burun buruna yaşayan hane sayısı çok yüksek.
Kaynak: www.dask.gov.tr