Geçen yayın döneminde kaç dizi final yapamadan bitti? Yerli dizinin yersiz uzunluğu nasıl çözüme ulaşır? Türkiye'de hangi hikayeler tutuyor? Senaristler ne diyor? Senaryo bilmecesini son olarak Tatlı İntikam dizisini yazan Pınar Ordu Arslan'la masaya yatırdık.
Türkiye'de televizyonu olmayan ev, yerli dizi izlemeyen aile yok denecek kadar az. Dizilerle hayatlar ne kadar benziyor, ne kadar ayrışıyor? Dizilerin etkisi sandığımızdan büyük mü?
Pınar Ordu Arslan: Diziler gerçek hayat değildir. Ama gerçek hayata yakın olmak zorundadır. Özellikle Türkiye’de bu böyle. Seyirci ekranda gördüğü şeyi gerçek zannetme eğiliminde. O yüzden senaristlerin üzerinde büyük bir sorumluluk var. Yıllar önce Hanım'ın Çiftliği dizisinde çalışıyorduk. Bir karakter bitki karışımıyla bebek düşürmeye çalışıyordu. Bu konuyu doktora danıştığımızda bitkilerin isimlerini ekranda geçirmeyin diye bizi uyardı. Çünkü birçok kişi ekrandan görüp aynısını yapıyormuş. Biz de doktorun uyarısını dikkate aldık ve bitkilerin isimlerini geçirmedik. 'Bir karışım' diye yazdık.
2015'te 65 dizi, 2016'da 48 dizi ekrana veda etti. Bu yılın yapımlarından İçerde, Adı Efsane, Anne, Cesur ve Güzel, Bu Şehir Arkandan Gelecek, Bodrum Masalı, Hayat Şarkısı, Seksenler, Kara Sevda, Çoban Yıldızı, Kırgın Çiçekler final yaptı. Üstelik aralarında dördünün reytingleri yüksekti. Kanatsız Kuşlar, Kardeşim İçin, Deli Gönül, Türk Malı, Şevket Yerimdar, Kalp Atışı, Ateş Böceği ise yaz dizileri olarak başladı. Bu yıl bir de blu (Masum) ve puhutv (Fi) ile internet dizileri de bir yenilik olarak hayatımıza girdi. Size göre Türkiye dizi sektörü ne alemde, geleceğini nasıl görüyorsunuz?
P.O.A: Türk dizilerin en büyük problemi maalesef sürelerin uzun olması. Zaman içinde kanallar yayına iki dizi girmek yerine bir dizi ile yayın akışını kapatma yoluna gittiler. Bu da dizi emekçilerinin işlerini zorlaştırdı. Oyuncular, set çalışanları uzun saatler çalışmak zorunda kalıyorlar. Ama dizilerin bu kadar çabuk bitmesinin asıl nedeni çok hızlı hikaye tüketmek zorunda kalmaları. Bir taraftan uzun süreler, bir taraftan da reyting kaygısı nedeniyle yapımcı ve senaristler, sert ve uzun soluklu çatışması olan işler yapma kaygısına düştüler haklı olarak. Minimal hikayeler anlatılmaz oldu. Ekranlarda kimi zaman bunun güzel örneklerini görüyoruz. İçeride, Poyraz Karayel gibi. Kimi zaman da sürekli karşımıza benzer hikayeler çıkıyor. Çok farklı hikaye olarak başlayan bir iş bile süre içerisinde benzer hikayelere yönelmek durumunda kalıyor. Seyircinin genelde tepkisi şu yönde oluyor. “Çok güzel başladı ama zaman içerisinde bozdu, tadı kaçtı” diyorlar. Geçen sezon yaptığımız Tatlı İntikam dizisinde de aynı sorunla karşılaştık. 13. bölümde gelmemiz gereken hikayeyi üçüncü-dördüncü bölümde işlemek zorunda kaldık. Parlak bir fikirle yola çıktığımız iş, bir süre sonra ekrandaki işlerin benzeri olmaya başlıyor. Yavaş yavaş reyting düşüyor haliyle… Hele ki heyecanla başladığınız işin karşısına güçlü yeni hikayeler gelirse sempatik bir işin içine bile entrika hikayeler koymak zorunda kalıyorsunuz. Bu ne senaristin ne yapımcının ne de kanalın istediği bir şey… Ama süreler elimizi kolumuzu bağlıyor. Bir de işin kaygı boyutu var. Yapımcı ve kanal bin bir zahmetle başlattığı işin tutmasını istiyor. Bu yüzden senaryodan çekime, oyunculuğa kadar her şeye karışan birileri ortaya çıkıyor. Eğer bu kişiler işin ehliyse, işe fazla karıştıklarında olumlu sonuçlar alınıyor ama eğer işin ehli değilse, sadece konumundan dolayı 'bunu yapacaksınız' diyorsa sonuç olumsuz oluyor. Ben bu konuda radikal düşünüyorum. Bir hikayenin anlatıcıları senarist ve yönetmendir. Senarist, yönetmen ve yapımcı kafa kafaya verip ortak çalışma sonucu güzel bir iş çıkarabilir. Önüne gelen herkesin fikir söyleyip senaryoda onu görmek istemesi bir karmaşa çıkarıyor. Senaristin kaleminin özgünlüğünü öldürüyor. İşin kötüsü işler çığırından çıkınca da başarısızlığı kimse sahiplenmiyor.
Son dönemde izleyici kaybetmeyen iki dizi var olabildi. İçeride ve Vatanım Sensin. Sizin beğendiğiniz diziler var mı? Hangi açıdan beğeniyorsunuz?
P.O.A.: Verdiğiniz iki örnek de ekrandaki en iyi işlerdendi. Ben de ikisini beğeniyorum. İkisinin de çatışması çok güçlü. Özellikle İçeride’nin senaryosu sürprizli, karmaşık bir hikaye olmasına rağmen senarist onu gayet anlaşılır ve estetik anlatmıştı. Vatanım Sensin de çok kaliteli bir iş. Açıkçası ilk başladığında çok kıskanmıştım. Çünkü dönem işleri yazmayı çok seviyorum. Hanımın Çiftliği’ni yazarken çok keyif almıştım. O döneme hakim olmak için bol bol okuma yapıyorsunuz. Yaptığınız işin sizi beslemesi kadar güzel bir şey olabilir mi?
Türkiye'de hangi hikayeler tutuyor? Reytinglere göre yapımcının istediği türden hikayeler ile senaristlerin arzuladığı klişe olmayan hikayeler arasında sıkışan bir dizi sektörü var. Bazı diziler zekaya hakaret şeklinde 300. bölümü görürken zeka pırıltısıyla kalem oynatılmış dediğimiz diziler final bile yapamıyor. Bazen de çok sevilen oyuncuların dizisi de olsa hikaye klişeseyse o da tutmuyor. Senaristler bunu nasıl yorumluyor?
P.O.A: Bu sorunun bazı klasik cevapları var. Mafyatik işler, annelik duygusu ya da intikam duygusu üzerinden giden ya da milliyetçilik duygularını okşayan vs… Ama bunlar çok genel laflar. Artık sektör bunları genel kavramlar olarak görmeye başladı. Vatanım Sensin dönem dizisi ama aynı zamanda bir aile dizisi. İçinde aşk da var, milli mücadele de var. Sektör önemli olan şeyin hikaye olduğunu çoktandır biliyor aslında. Ama bazı yapımcılar klişe hikayelerden gitme konusunda ısrarcı. Onların da bir alıcı kitlesi var çünkü. Çok farklı bir şey yapalım, değişik bir iş yapalım düşüncesiyle bir işe girilmez. Sen farklı bir iş yapıyorsun ama seyirciyi unutuyorsun. Toplumun yapısından kopuk bir iş yaparsan alıcısı olmayabilir. Ya da küçük bir kitleye hitap edersin, reyting alamayınca ekrandan kalkarsın. Bu tarz işler için artık internet var neyse ki…
Sen Der de bir açıklama yapıp 60 dakikadan fazla dizi yazmayacaklarını duyurdu. Yapımcı ve kanalların dizi sürelerini 130'dan yarıya indirmeleri nasıl sağlanabilir sizce?
P.O.A: Senaristler haftada bir bölüm yazmak zorundalar. Zaman sıkışıklığı içinde o kadar sayfa yazmak yaratıcılığı zorluyor, hatta öldürüyor. Aynı şey yönetmen için de geçerli. Senaristlerin duyurusu bir tepki olarak kaldı maalesef. Süreler 90 dakika olduğunda toplu bir tepki vermiştik. Oyuncular, yönetmenler, hatta kanallar da destek vermişti. O zamandan bu zamana süreler 90 dakikadan 130’lara çıktı. Benim gördüğüm bu sadece bizimle ya da kanal ve yapımcıyla olacak iş değil. Reklamcıların da bu işin içine dahil olması lazım. Meseleye bir de başka bir açıdan bakalım. Süreler yine aynı kanalların istediği gibi 130-140 dakika olsun. Ama çalışma saatleri, çalışma koşulları ve ücretler 60 dakikalık dizi çekiliyormuş gibi olmasın. O zaman sorun çözülebilir. Yani 130-140 dakikalık diziyi senarist bir hafta yerine sıkı bir ön çalışmayla iki haftada bir bölüm yazsın mesela. Yönetmen ve set çalışanları da bir bölümü bir haftada çekmek zorunda kalmasın. Günlük çalışma saatlerine uyulsun, ücretler ona göre tekrar gözden geçirilsin. Bölüm başına yerine haftalık çalışmaya göre ücretler düzenlensin. Tabii bunu finanse edecek güçlü yapımcılara ihtiyaç var.
Diziler fedakar anne, namuslu kız ya da kurtuluşunun erkeklerce sağlanabileceği mağdur kadın veya güçlü, başarılı, sert olması zorunlu olan erkek tiplemelerinin pekiştirilmesine de çok katkıda bulunuyor. Senarist olarak kendinizi sorguladığınız oluyor mu?
P.O.A: Sorguluyoruz elbette. Tatlı İntikam’ı yazarken genç eğitimli kadınlar evlilik meraklısı gibi görünmüştü. Bundan dolayı tepki almıştım. Ama konuya olabildiğince komedi yönüyle ele almıştım. Zaman içinde karakter bu duygusundan kurtulmuştu zaten. Bu tarz durumlarda ana karakterin karşısına tam tersi bir karakter koymaya dikkat ederim ki seyirci aksi de mümkün diyebilsin. Senaryoda bir karakter hiçbir zaman aynı kalmamalı. Karakterin bir yolculuğu olmalı, başına gelen olaylar, atlaması gereken eşikler onu başka bir karaktere dönüştürmeli. Sert bir erkek de, bu karakterinden dolayı sorun yaşamalı ve değişmeli. Burada önemli olan senarist o karakteri yazarken olumluyor mu olumlamıyor mu? Senaryo içinde o karakteri eleştirirsen sorun yok bence.
*** Pınar Ordu Arslan, Tatlı İntikam, Sen Benimsin, Benim İçin Üzülme, Hanım'ın Çiftliği, Kavak Yelleri, Asi, Erkekler Ağlamaz, İlk Göz Ağrısı, Gümüş, Aşka Sürgün ve Sil Baştan dizilerinin senaristliğini yaptı.