İstanbul’u bir de bu yapılardan dinleyin

İstanbul’u bir de bu yapılardan dinleyin

İstanbul ve tarih denilince, Ayasofya, Topkapı Sarayı, Sultanahmet Meydanı ve Kız Kulesi gelir akıllara. Ancak İstanbul’un dört bir köşesindeki tarihi yapıların destansı hikayeleri İstanbul’un ruhunun gerçek kanıtlarıdır. 

İstanbul, tarihin ta kendisi. Yüzyıllardır en büyük devletlerin sahip olma hayalleri kurduğu, büyük fedakarlıklarla fethedilen, üzerinde medeniyetler kurulan ve bu medeniyetlerin en değerli eserleriyle donattığı dünyanın en ünlü açık hava müzelerinden bir tanesi ve belki de en değerlisi... İstanbul’a ilk kez gelen bir turistin gezeceği bölgeleri ve tarihi yapıları bir çırpıda sıralayabiliriz. Hepsi de görkemli ve zamanlarının en değerli yapıları. Ancak İstanbul’da bir de mahalle aralarında, gizli köşelerde kalan tarihi ve değerli yapılar var. Belki her gün bir çoğunun önünden geçiyoruz, ancak hikayelerini ve şehrin ruhuna kattıklarını bilmiyoruz.

II. Abdülhamit Türbesi

Çemberlitaş’ta bulunan II. Albülhamit türbesi.
Çemberlitaş’ta bulunan II. Albülhamit türbesi.

Osmanlı İmparatorluğunun 34. ve son dönemlerinin en önemli padişahlarından biri olan II. Abdülhamit’in mezarı Çemberlitaş’ta bulunuyor. Osmanlı tarihine meraklı olanları cezbeden bu yapı aynı zamanda müze özelliği de taşıyor. Büyükşehir Belediyesi tarafından geçen yıl restore edilen türbede Sultan II. Abdülhamit’in mezarının yanı sıra Osmanlı padişahları Sultan II. Mahmud ve Sultan Abdülaziz’in ve 19 hanedan üyesinin mezarları da aynı alan içerisinde bulunuyor. Türbeyi ziyaret edenler, dönemin önemli devlet adamlarından gönderilen hediyeleri de görebilir. Üçüncü Napolyon'un hediyesi iki saat ve Kraliçe I. Victoria'nın hediyesi avize de türbede sergileniyor.

Anemas Zindanları

Ayvansaray surlarının hemen yanı başında bulunan Anemas zindanları.
Ayvansaray surlarının hemen yanı başında bulunan Anemas zindanları.

Karagümrük’te Ayvansaray surlarının dibinde bulunan Anemas Zindanları Tekfur Sarayı’nın bir parçası. Bu zindanların en önemli özelliği, İstanbul’daki Roma döneminden kalan tek yeraltı zindanı olmasıdır. Sarnıçları, yeraltı tünelleri ve işkence odalarıyla gerçek bir Roma kompleksi. Adını 1107 yılında İmparator Aleksios’a karşı suikast yapmak isteyen Mikhael Anemas adlı Arap asıllı Romalı askerden alan bu zindanlarda, İmparator I. Komnenos, İmparator İsaakios ve oğlu Aleksios, veliaht Andronikos Palaiologos ile Sultan I. Murad'ın oğlu Savcı Bey gibi birçok ünlü kişinin de tutuklu kaldığı biliniyor. Anemas Zindanları ayrıca birçok tarihi filme de ev sahipliği yaptı.

Mimar Sinan’ın Türbesi

Mütevazı görünümüyle Süleymaniye’deki Mimar Sinan türbesi.
Mütevazı görünümüyle Süleymaniye’deki Mimar Sinan türbesi.

İstanbul’un ihtişamını yaptığı estetik eserlerle yüzyıllar ötesine taşıyan Mimar Sinan’ın türbesi Süleymaniye semtinde yer alıyor. Süleymaniye Külliyesi’nin doğu ucundaki türbeyi 1588 yılında dahi mimar kendi inşa etmiş. Mimar Sinan’ın türbesi de kendi kişiliğinin bir aynası gibi son derece mütevazi ve şık bir görünüme sahip. 16. yüzyılda ressam ve mimarların yaptıkları eserlere imza atmaları etik bir davranış sayılmazdı. Ancak Mimar Sinan’ın kendi yaptığı türbesini Süleymaniye Külliyesi’nin en ucuna koyması gelecek nesillere bıraktığı bir imza niteliğinde olmuş.

Arasta Çarşısı

Sultanahmet’in arka sokaklarında saklı bir çarşı: Arasta Çarşısı.
Sultanahmet’in arka sokaklarında saklı bir çarşı: Arasta Çarşısı.

Sultanahmet Camii’nin hemen arkasında bulunan Arasta Çarşısı, İstanbul’un Osmanlı döneminden kalma tarihi çarşılarından biri. Çarşının bir diğer adı da zamanında Osmanlı Sipahileri için ürünler satılmasından dolayı Sipahiler Çarşısı olarak kalmış. Çarşı, Osmanlı döneminden eski Bizans yapıları üzerine inşa edilmiş. 1912 yılında çıkan bir yangında birçok dükkan kül olmuş. 1980’lerde ise Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün restorasyonu ile tekrar çarşı olarak kullanıma sunulmuş. Şimdilerde 70’e yakın dükkanın bulunduğu çarşıda hediyelik eşyalar satılıyor.

Baba Cafer Türbesi ve Zindanı

Eminönü’nde bulunan Baba Cafer Türbesi ve zindanı.
Eminönü’nde bulunan Baba Cafer Türbesi ve zindanı.

Eminönü otobüs duraklarının hemen yanında bulunan Baba Cafer Türbesi aynı zamanda bir kule ve zindan. Bizans devrinden 1877'ye kadar hapishane olarak kullanılmış. Hazreti Hüseyin'in soyundan gelen Baba Cafer'in, Bizans döneminde burada hapsedildiği ve öldürüldüğü rivayet edildiği için Osmanlılar buraya bir türbe kurmuş. Sonraki yıllarda devlete borçlu tüccarlar ve idam cezası almış yeniçeriler zemin bölümlerdeki zindanlara hapsedilirmiş. Baba Cafer Kulesi şu anda özel bir şirkete kiralanmış ve turizm amaçlı kullanılır durumda.

Poyraz Kalesi

Beykoz’daki Poyraz Kalesi.
Beykoz’daki Poyraz Kalesi.

İstanbul Beykoz’daki Poyraz Kalesi İstanbullular tarafından pek de bilinen bir kale değil. Sultan III. Mustafa tarafından Mühendis Baron De Tott'a Garipçe Kalesi'yle beraber 1773 yılında inşa ettirilmiş. Kalenin bir de ünlü kulesi var, adı da Cezayirli Hasanpaşa Kulesi. Poyraz Kalesi'nin hemen karşısında Garipçe Kalesi bulunuyor. Kara kısmından çok az bir bölümü görülebilen kale, askeri amaçlar için kullanılmış. Günümüzde Poyraz Kalesi için sıkı bir restorasyon çalışmasının yapılması şart. Eğer bu çalışmalar yapılabilirse İstanbul boğazı bir turizm harikasına daha kavuşabilir.

Ahrida Sinagogu

Balat semtindeki Osmanlı döneminin öncesinden kalma Ahrida Sinagogu.
Balat semtindeki Osmanlı döneminin öncesinden kalma Ahrida Sinagogu.

Balat semtindeki Kürkçü Çeşme Sokağı’nda bulunan yapı, Osmanlı öncesi yapılmış İstanbul’daki tek sinagog. 15. yüzyılın başlarında yapılan ve adını, kurucularının İstanbul'a göç ettikleri bugün Kuzey Makedonya’da yer alan Ohrid kentinden alan sinagog, bugün de Istanbul'un en geniş kapasiteli sinagogu durumunda. Ahrida Sinagogu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nun 1987’deki kararı ile koruma altına alındı. Tuğla ve yığma taştan inşa edilen Ahride Sinagogun’un tevası (dua kürsüsü) Nuh’un Gemisi’nin pruvasını andırır ve bu görünümü ile eşsizdir.

Arap Cami 

Arap Cami’nin Emeviler döneminde 717 yılında inşa edildiği düşünülüyor.
Arap Cami’nin Emeviler döneminde 717 yılında inşa edildiği düşünülüyor.

Galata Semti’nin Karaköy kıyı kısmında bir ara sokakta bulunan Arap Cami belki de İstanbul’un en değerli yapılarından biri. Arap Camii’ni Emevilerin 717 yılında inşa ettikleri düşünülüyor. Bizans Dönemi’nde Aziz Paolo Kilisesi ve Aziz Domenico Kilisesi olarak bilinen ibadethane, 1453 yılında şehrin Osmanlı egemenliğine girmesinin ardından camiye çevrildi. İstanbul'un ilk camisi ve ilk ezanın okunduğu yer olarak da biliniyor. Karaköy’de hırdavatçılar çarşısının içinde saklı bir hazine olan camii, kare formundaki yüksek kulesiyle farkı bir mimariye sahip. Tavanındaki muhteşem ahşap oymalar çok estetik ve değerli. Ayrıca camii içerisinde Hz Muhammed’in sakalı da bulunuyor.

Çinili Hamam

İstanbul’un en eski hamamlarından Çinili Hamam Üsküdar’da bulunuyor.
İstanbul’un en eski hamamlarından Çinili Hamam Üsküdar’da bulunuyor.

Üsküdar Semti’nde onunla aynı adı taşıyan camiinin karşısında bulunan Çinili Hamam, Kösem Sultan tarafından 1640 yılında yatırılmış otantik bir yapı. Bir diğer adın Çınçınlı Hamam olan yapı Osmanlı Dönemi’nin keyifli izlerini taşıyor. Yapıldığı dönemdeki orijinal çinilerinin çalındığı söyleniyor. Şimdilerde, orijinaline benzer konsepte mavi taşlar ile süslenmiş olan hamamın giriş kısmında iki katlı soyunma odaları var. İç kısmında ise ortada göbek taşı, ayrıca ufak bir de sauna bulunuyor. Çinili Hamam ayrıca Tellakları ile de ünlü.

İngiliz Kırım Kilisesi

Tophane’deki neo-gotik kilise: İngiliz Kırım Kilisesi.
Tophane’deki neo-gotik kilise: İngiliz Kırım Kilisesi.

Tophane’de neo-gotik üslubuyla inşa edilmiş olan İngiliz Kırım Kilisesi bir hayli etkileyici bir mimari yapı. 1856 yılında Lord Stratford Canning tarafından temeli atılan kilise; Abdülmecid tarafından Kırım Savaşına katılan İngiliz askerlerin hatırasına, kilise inşaatı için İngilizlere tahsis edilmiş eski Rum Mezarlığı yerine inşaa edilmiş. Taş malzemeden meydana gelen neogotik tarzın egemen olduğu yapının taşlarının tamamı Malta’dan getirilmiş. 1970’lerde cemaatinin azalmasından ötürü ibadete kapatıldıktan sonra, 1990 yılında Anglikan Kilisesi rahibinin öncülüğünde Sri Lankalı mülteciler tarafından onarılarak, tekrardan ibadete açılmış. Avlu çevresi, taştan yüksek duvarlarla çevrili. Kilise de bahçenin tam ortasında. Giriş kapısının üstünden iki küçük kule, hemen yanından da daha büyük, sivri külahlı bir çan kulesi yükseliyor.