İstanbul’un neredeyse her köşesinde bulunuyor sokak satıcıları. Bir kısmı simit satıyor, bir diğeri su, başkası da kestane… Hepsinin tek bir amacı var; yaşamlarını sürdürebileceği kazancı elde etmek. Peki sokakta esnaf olmak eskisi kadar kazanç sağlıyor mu? Ya da işler eskisinden daha mı iyi?
Yıllardır her yerde gördüğümüz, sabahları sıcak simit aldığımız, yazın kavurucu sıcağında bir su uzatan ve lezzetli tatlar… Bu bahsettiğimiz sokak satıcılarına neredeyse her köşe başında rastlamak mümkün. Eski dönemlere bakıldığı zaman daha az bulunan esnaf, son yıllarda ise ciddi bir artış gösterdi. Bazı satıcılar yaptıkları işi bırakarak çıkıyor sokağa. Bir diğeri tavsiye üzerine açıyor tezgahını. Biz de sokağa çıktık ve sohbet ettik kendileriyle. Gün içinde neler yaptıklarını, kazançlarının eskiye nazaran nasıl olduklarını sorduk…
‘’Eskisi kadar kazanç elde etmiyorum’’
Mahmut Karadağ, 42 yaşında. 25 yıldır İstanbul’da yaşıyor. İki sene önce başlamış sokak simitçiliğine… ‘’Her sabah 5’te uyanıyorum. Saat 6’da evden çıkıyorum ve otobüse biniyorum. Fırından simitleri alıp tezgahı açmam saat 7’yi buluyor. İnsanlar yola düşmeden önce tezgahımı açmam gerekiyor. Akşama kadar simitleri satma telaşı içinde geçiyor. Gün içinde 200-350 arasında simit satıyorum. Bu sayı bazı günler değişiyor. Sokakta esnaf olmak çok farklı. Her gün onlarca insan adres soruyor, kişilikleri çözüyorsunuz, en kötüsü de iyi niyetli davrandığınız bazı insanlar tarafından dolandırılıyorsunuz. Birkaç defa yaşadım böyle bir durum. Eskisi kadar kazanç elde etmiyorum ama. Bir arkadaşımın tavsiyesiyle bu işe girmiştim. Piyasa özellikle son zamanlarda kötü etkilerini bize de yansıttı. Fakat yine de kötü sayılmayacak bir kazanç elde ediyorum.’’
‘’Eskiden esnaflar arasında bir saygı vardı’’
Emine Gencer 63 yaşında… 30 senedir eşiyle beraber sokaklarda su, kağıt helva ve çekirdek satıyor. Eski zamanlara göre işlerin daha zor ve kazancın ise yetersiz olduğunu belirtiyor: ‘’Yıllardır eşimle beraber ekmek paramızı çıkarmak için sokakta satıcılık yapıyoruz. Çocuklarım küçüktü bu işe başladığımız zaman. İlk günlerde su satmaya başlamıştık. Zaman ilerledikçe şu an bulunduğum yerin yakınlarında bir tezgah daha açmıştık. Çocuklarımızı yıllar içinde okuttuk ve evlendirdik. Bu işimizin eskiden bereketi vardı ve işlerimiz iyiydi. Zaman geçtikçe satıcıların sayısı artış gösterdi. Malzemeleri cebimizden alıyoruz, kazancımız ile geçinmeye çalışıyoruz. Yıllardır yerimiz burada olduğu için insanlar tanıyor. Birçoğunun hem annesi hem de teyzesi oldum. En büyük sıkıntımız tabii ki zabıtalar oluyor. Kişi sayısı arttığı zaman denetlemeler de fazla oluyor. Eskiden esnaflar arasında bir saygı vardı. Mesela tezgahlarımızın yakın olduğu satıcılarla aynı ürünü satmazdık. Ya da onlardan izin isteyerek ürünü tezgahımıza alırdık. Fakat şu anda böyle bir durum maalesef yok.’’
‘’İlk zamanlarda kira uygulaması yoktu’’
Zeki Sezgin ise 35 yaşında. İstanbul’a ilk geldiği zamanlarda mısır ve kestane sattığı tezgahını açıyor. “Altı yıl önce anlık bir karar vererek İstanbul’a geldim ve tezgahımı açtım. Mısır ve kestane satıyorum. Bu işe ilk başladığım zamanlarda bulunduğum yere kira vermiyordum. Fakat daha sonra sokak esnafına bir kira uygulaması geldi ve kazancımın bir kısmıyla onu ödemeye başladım. Kira sistemi olmadan kazancım ürünlere ve bize kalıyordu. Bu şekilde işleyiş daha rahat oluyordu. Tezgâhı öğlen 12’de açıyorum, akşam 10’da kapatıyorum. Hafta sonu biraz daha geç kalabiliyoruz. Bu işin zorluğu yazın yoğun bir sıcaklığa maruz kalmak oluyor. Her şeye rağmen kazancımızla sıkıntı çekmeden yaşıyoruz” diyor.