Büyük vaatlerle, büyük paralar harcanan kampanyalarla tanıtımları yapıldı ama ömürleri farklı nedenlerle kısa sürdü!
Otomobil endüstrisinin kurucusu olarak kabul edilen Henry Ford’un güzel bir sözü var: “Başarısızlık dediğin, tekrar başlamak için bir fırsattır ama tabii daha akıllı olmak kaydıyla.” Bu açıdan bakınca, aslında hiçbir buluş “başarısız” sayılmaz. Geçmişten pek bilinmeyen birkaç örnek verelim:
Örneğin “Uçan Tank”, bunlardan biri. İkinci Dünya Savaşı’nın henüz devam ettiği 1940’ta ortaya çıkan Uçan Tank ya da tam adıyla “The Antonov A-40 Krylya Tanka”, savaş alanlarına planörle tank taşımak ve piyadelere destek vermek amacıyla geliştirilmişti. Fikir güzeldi ama bir eksiği vardı. Ortalama 30-35 ton ağırlığındaki tankı hangi planör taşıyabilirdi? Proje bir iki denemeden sonra rafa kalktı. Ancak şu da var: Efsanevi Antonov tipi uçakların da tasarımcısı olan mühendis Oleg Antonov, o sıralarda Moskova Planör Fabrikası’nın baş tasarımcısıydı ve belli ki tasarladığı planörlere çok güveniyordu.
İtinayla gamze oluşturulur!
Buluşların en “acayip” olanlarının çoğu, kadınların güzellik ve gençlik tutkusu için üretilmiş. Ne ararsanız var! Yüze takılan, havasız kalan cilde hücum eden kanla birlikte daha genç, sağlıklı görünmeyi sağlayan plastik kasklardan tutun da doğuştan gamzeleriniz yoksa yanaklarınıza basınç uygulayarak gamze yapan aparatlara kadar bir yığın delilik! 1930’larda ve 40’larda büyük rağbet gören bu icatları düşününce, sanki günümüzün güzellik salonlarını daha bir dikkatli incelemek gerekiyor, ne dersiniz?
Her şey ortamı hissedebilmek için!
Sinema teknolojileri sayesinde artık sinema salonunda film seyrederken kendinizi filme konu olan dağda, ormanda hatta uzay boşluğunda da hissedebiliyorsunuz ama eskiden öyle değildi. 1960’ta, sinema seyircisini filmin etkisine alacak “müthiş” bir alet icat edildi: Smell-O-Vision! Bu cihaz, perdede film oynarken filmdeki efektlerle birlikte devreye girerek salona 30 farklı koku salacaktı. Böylece kendinizi filmdeki ortamda hissedecektiniz. İlk denemesi de aynı yıl vizyona giren Scent of Mystery filmiyle yapıldı. Ancak film devam ederken habire duyulan “fısss fısss” sesleri, seyircilerin bazı kokulardan rahatsız olması, balkondaki seyircilerin ise kokuyu, ilgili sahne geçtikten dakikalar sonra alması Smell-O-Vision’ın sonunu getirdi.
Yiyecek endüstrisinin berbat buluşları
Biz farkında bile değiliz ancak her yıl 20 bini aşkın yeni ürün, yiyecek endüstrisi tarafından piyasaya sürülüyor ve ne yazık ki çoğu önce raflarda kalıyor sonra da çöpe gidiyor. Yeşil veya mor renkli ketçap mı ararsınız yoksa kereviz aromalı jöle mi, artık o sizin hayal gücünüze kalmış. Şurası kesin: İnsanoğlu damak tadından pek ödün vermiyor. Bunu, içecek devleri Coca Cola ve Pepsi de rekabetin kıyasıya sürdüğü 1980’lerin ortalarında yaşadı. Coca Cola, 1985 yılında rakibi Pepsi’yi alt etmek için 99 yıllık tarifini değiştirip piyasaya New Coke’u sürdü. Ama öyle büyük tepki aldı ki iki ay sonra eski tarifini “Coca Cola Classic” olarak yeniden satışa sundu. Pepsi ise kahvaltıda içilmek üzere içindeki kafeini iki kat artırdığı Pepsi A.M.’i satışa sundu ama tutmadı. Çünkü kimse kahvaltıda soğuk ve gazlı içecek tüketmiyordu.
Harley Davidson ve parfüm sıkan adam!
Bir hayal kırıklığını da efsanevi motosiklet üreticisi Harley Davidson yaşadı. 50 yılı aşkın süredir kültürel bir simge olarak bağımsız, gezgin, serseri, maskülen ve buram buram “Amerikan ruhu” kokan marka, 1996’da durduk yere Harley Davidson parfümleri üretmeye soyundu. Black Fire, Destiny, Legendary, Hot Road ve Territory adlı parfümleri piyasaya sürdü. Parfüm ile kültürel bir simge olan Harley Davidson’u ve simgelediği her şeyi bir arada düşünemeyen tüketiciler bu yeni girişime ilgisiz kalınca, onca “asi koku” da elde kaldı.
Portatif pikap
Bütün bunlara pazarlamada taktik hatası olarak da bakılabilir ama fiyaskoyla sonuçlanan “süper buluşlar” bu yüzyılda bile azımsanmayacak kadar fazla. Hele ki teknoloji alanında... Örneğin, Audio Technica’nın ürettiği portatif pikap Sound Burger. Aslında iyi bir fikirdi çünkü devasa pikapların dörtte biri ebatlarındaydı ama bir sorun vardı: Alet istediği kadar küçük olsun, plakların boyu büyüktü. İkinci sorun, biraz da şirketin talihsizliğiydi çünkü ilk olarak 1 Temmuz 1979’da Japonya’da satışa sunulan Sony Walkman ve ardından gelen tüm walkman’ler nedeniyle insanlar uzunca bir süre ne pikap satın alacak ne de plaktan müzik dinleyecekti.
Göze takılan ekran
Gelelim Google Glass’a. Bu, gözlüğe monte edilmiş bir cihazdı. Baktığınız her şeyi, her yeri kaydeden bir bilgisayar monitörüydü. Ama hesaba katmadıkları bir şey vardı, o da gizlilik ve güvenlik! Tanıtımın hemen ardından Google Glass’ın kumarhane ve sinema salonlarında kullanılması yasaklandı. Her kafadan bir itiraz yükselince de Google 2015’te bu aletin üretimine son verdi.
Çok havalı ama işlevsel değil!
Bilgisayar aleminden bir örnek daha! Apple, 1997 yılında ilk Macintosh’un satışa sunulmasının 20’nci yıldönümünde, Twentieth Anniversary Mac’i (TAM) piyasaya sürdü. O zaman için ince bir ekranı, şık ve modern bir görünümü, mouse kullanmayı rafa kaldıran trackpad’i (izleme dörtgeni) vardı. Fiyat 7 bin 499 dolar olarak açıklandı. Ancak fazlasıyla “kavramsal” bir üründü ve işlev açısından son derece zayıftı. Satışlar bekleneni vermedi. Fiyatta art arda indirimler yapıldı ve etiketinde en son maliyetinin bile altında bin 995 dolar yazıyordu. TAM, böylece sadece Apple tutkunlarının satın aldığı bir koleksiyon ürünü oldu ve piyasadan çekildi.
Hiç susmayan Clippy
Microsoft’u pas geçmeyelim… Windows 97 piyasaya sürüldüğünde Clippy de programla birlikte gelen sanal bir ofis yardımcısı olarak tanıtıldı. Daha iyi belgeler hazırlamada, bilgisayar uygulamaları içinde sorunsuzca dolaşmada yardımcı olacaktı. Ancak Clippy çalışırken sizi bölüyor, “Şunu mu demek istediniz?”, “Bunun böyle yazılacağından emin misiniz?” gibi sorular soruyor, kendisine ihtiyaç olmayınca bir kenarda gözünüzün içine baka baka bekliyordu. Dırdırcının tekiydi, insanın aklını dağıtıyordu ve hem işlemcide hem de sistem belleğinde çok fazla yer kaplıyordu. Microsoft onca tepkiye rağmen Clippy’den 2004 sürümüne kadar vazgeçmedi. Küçük bir azınlık hâlâ özlese de büyük bir çoğunluk için Clippy’den kurtulmak büyük mutluluktu.
Başarılı model, başarısız üretim
1985-1990 arası çekilen üç Back to the Future (Geleceğe Dönüş) filmini herkes hatırlar. Elbette filmlerin üçünde de yer alan, belli bir hıza erişince zaman içinde yolculuk yapabilen otomobili de… İşte o otomobil, yani DeLorean DMC-12, John DeLorean’ın büyük umutlar bağladığı bir tasarımdı. 1976’da prototipi üretilen bu model, itiraf etmek gerekirse müthiş bir tasarımdı. Ancak bir türlü olmuyordu. Şirket otomobili tek bir çatı altında üretemedi. Sağda solda üretilen parçalar bir araya geldiğinde uyumsuzluk yaşandı. Araç, asla vaat edilen hıza da çıkamıyordu. Maliyet giderek arttı, fiyat performans sebebiyle satışlar düştü. DeLorean DMC-12 model ilk araç 21 Ocak 1981’de satışa sunulmuştu ve Aralık 1982’de şirketin iflas başvurusu yapmasından birkaç ay sonrasına kadar sadece 9 bin adet üretilebildi.