Birine sarılırken aslında hayata da sarılıyoruz

Birine sarılırken aslında hayata da sarılıyoruz

Sarılma deyip geçmeyin! Kültürümüzde günlük hayatın içinde olan sarılma eyleminin etkileri, hem bedeni hem de zihni dönüştürecek kadar güçlü.

Pandemi ile geçen iki uzun senenin ardından en çok özlediğimiz şeylerden biri de sevdiklerimize doyasıya sarılmak oldu. Sevdiklerimizden ayrı geçen bu karanlık dönemleri nihayet geride bırakıp hayatı normale döndürmüşken, yaklaşan 21 Ocak Dünya Sarılma Günü şerefine birine sarılmanın sihirli gücünden bahsetmeye ne dersiniz?

Dünya Sarılma Günü’nün geçmişi

Dünya Sarılma Günü özellikle dezavantajlı grupların önyargılardan korunmasına hizmet ediyor.
Dünya Sarılma Günü özellikle dezavantajlı grupların önyargılardan korunmasına hizmet ediyor.

1986 yılında ABD’nin Michigan eyaletinde yaşayan Kevin Zaborney ve Zaborney’in kendilerini “Dünya Sarılma Örgütü” olarak tanımlayan bir grup arkadaşı, insanların birbirine korkusuzca sarılabilediklerinde, hayatın çok daha güzel ve barışçıl biçimde devam edeceğine inanırlar. Ve kısa sürede kitlelere yayılacak olan “Dünya Sarılma Günü” fikrini ortaya atarlar. Böylece World Hug Day yani Dünya Sarılma Günü, her sene 21 Ocak günü kutlamak üzere ABD’de özel günleri derleyen Chase’s Takvimi’ne dahi girer.

Bu sene 37’ncisi kutlanacak Dünya Sarılma Günü sadece fiziksel dünyada gerçekleştirilen etkinliklerle değil aynı zamanda sosyal medyada çığ gibi büyüyen #WorldHugDay etiketiyle de milyonlarca insan tarafından kutlanıyor

Kadim Japon geleneği Shinrin-Yoku (orman banyosu) ağaçlara sarılmanın da sağlığı ve bilgeliği arttıracağına inanıyor.
Kadim Japon geleneği Shinrin-Yoku (orman banyosu) ağaçlara sarılmanın da sağlığı ve bilgeliği arttıracağına inanıyor.

Birine sarıldığımızda vücudumuzda neler oluyor?

Sarılmanın fiziksel ve psikolojik etkileri henüz doğumdan itibaren başlıyor. Bu yüzden de son yıllarda bebeklerin, dünyaya gelir gelmez annesiyle ten tene temas edilmesi teşvik ediliyor. Bu yöntemin temelini ise Feldman’ın 2012 tarihli “Oxytocin and the Development of Parenting in Humans" (Ebeveynlik gelişiminde oksitosin hormonunun etkisi) isimli çalışması oluşturuyor.

Feldman’a göre bebekler yaşamlarının ilk yıllarında ebeveynleri ile ne kadar çok fiziksel temas içinde olurlarsa, gelecek yaşamlarındaki bağımsızlaşma eğilimleri de o kadar güçlü oluyor. Güvenli bağlanma teorisiyle de örtüşen bu tez, aslında sadece bebekleri değil yetişkinleri de doğrudan etkiliyor.

Çocukları kucağa alıştırmak bilinenin aksine ebeveyn ile çocuk arasındaki güven ilişkisini beslediği için çocukların daha bağımsız bireyler olarak yetişmelerine yardımcı oluyor.
Çocukları kucağa alıştırmak bilinenin aksine ebeveyn ile çocuk arasındaki güven ilişkisini beslediği için çocukların daha bağımsız bireyler olarak yetişmelerine yardımcı oluyor.

Çünkü sarılma ile salgılanan ve şefkat hormonu olarak da bilinen oksitosin, stres seviyesini ve kan basıncını düşürmeye yardımcı oluyor. Küçük bir yardımla kalp hastalıkları riskini azaltan oksitosinin marifetleri bununla da bitmiyor. Çünkü sarılma sonucu salgılanan oksitosin, antikor ve akyuvar üretimini kontrollü şekilde arttırarak bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlıyor.

Sarılmanın insan vücuduna sağladığı bir diğer önemli fayda da iyi ve güvende hissetmemizi sağlayan endorfin salgısını tetikleyerek depresyon riskini önemli ölçüde azaltması. Öyle ki Ditzen tarafından 2009 yılında yapılan "Oxytocin and Social Support as Protective Factors Against Suicidal Behavior" (Oksitosin ve sosyal desteğin intihar davranışı karşısındaki koruyucu etkileri) isimli çalışması, fiziksel temas ve sarılmaya düzenli erişimi olan bireyler arasındaki intihar vakalarının, olmayanlara oranla yüzde 80 daha az olduğunu ortaya koyuyor.

COVID-19 döneminde izole olan yaşlı bireylerde, demans ve alzheimer gibi hastalıkların patlama yaptığı raporlanıyor.
COVID-19 döneminde izole olan yaşlı bireylerde, demans ve alzheimer gibi hastalıkların patlama yaptığı raporlanıyor.

Dokunma açlığını en çok yaşlılar ve çocuklar çekiyor

Değil sarılmanın kimi zaman sokağa çıkmanın dahi yasak olduğu pandemi döneminde, en kırılgan grup olarak görülen yaşlılar ve çocuklar ne yazık ki sevdiklerinin fiziksel temasından en çok mahrum kalanlar oldular. Özellikle Türkiye gibi sarılmanın norm kabul edildiği Akdeniz ve Orta Doğu toplumlarında bu eksikliğin etkileri çok daha şiddetli hissedildi. İşte bu eksikliğin psikoloji terminolojisindeki ismi “dokunma açlığı.”

Son yıllarda yapılan nörobiyolojik çalışmalar, fiziksel temasın mental sağlığı adeta ayakta tutan bir taşıyıcı kolon görevi yaptığını ortaya koyuyor. Ve uzmanlar dokunma açlığının depresyon, kaygı bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğu gibi birçok psikiyatrik rahatsızlığı tetikleyebileceğinin altını çiziyorlar. Ve maalesef bakım verenlere muhtaç olan ve sosyal anlamda kendilerini tatmin edemeyen onbinlerce yaşlı ve çocuk bu rahatsızlıklar yüzünden yaşam kalitelerini kaybediyorlar.

Sarılmanın sosyal, fiziksel ve mental faydalarından bu kadar söz etmişken, haydi siz de bu 21 Ocak’ta sevdiğiniz fakat uzun zamandır sarılmadığınız birine, bir ağaca ya da bir hayvana sarılın! Bu sıcacık sarılmaların etkilerini hissettiğinizde, sarılmayı bir daha ihmal etmeyeceğinize eminiz!