İstanbul’un Balat semtinde yer alan Sveti Stefan Kilisesi, hem mimarisi hem de taşıdığı tarihi mirasıyla benzersiz bir yapı. Dünyada sadece üç tane bulunan demir kiliselerden biri olan bu yapı, Bulgar Ortodoks Cemaatinin dini özgürlük mücadelesinin de sembolü.
İstanbul’un tarihi Balat semtinde, Haliç’in kıyısında yer alan Sveti Stefan Kilisesi, dünya üzerinde nadir bulunan demir kiliselerden biri olarak dikkat çekiyor. 1898’de ibadete açılan bu kilise (Patrikhane de 1945’te tanımış), Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Bulgar Ortodoks Cemaatinin dini özgürlük arayışının bir nişanesi olarak yapıldı. Kilise, tamamen demirden yapılmış olması nedeniyle “Demir Kilise” olarak da anılıyor ve dünyadaki demirden yapılmış tek Ortodoks kilise olması yönünden eşsiz. Filipinler ve İngiltere’deki Katolik kiliseleriyle birlikte dünyada üç, atıl durumda olanlarla birlikte dokuz demir kilise bulunuyor.
Neden demirden yapılmış?
Kilisede üç mezarın bulunduğu bölgede, dikili bir taş bulunuyor ve bu taş, yapılan ilk kilisenin mihrabının bulunduğu yeri işaret ediyor. İlk kilise aslında Bulgar asıllı Stefan Bogoridi Paşa'nın eviymiş. O dönemde başka bir yerde kilise inşa etme imkanı olmadığından, Bogoridi Paşa evinin arazisini kiliseye dönüştürülmek üzere bağışlamış. Bu ev kiliseye çevrilip ibadetler burada başlamış. Ancak kilisede yakılan mumlar nedeniyle çıkan yangınlar sonucu ahşap bina iki kez yanmış. Bunun üzerine cemaat, aynı durumun bir daha yaşanmaması için kiliseyi metalden inşa etmeye karar vermiş.
Tarihi ve kültürel önemi
Sveti Stefan Kilisesi’nin tarihi, Bulgar Ortodoks Cemaatinin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki zorlu mücadelesiyle yakından ilişkili. 19’uncu yüzyılın ortalarında Bulgar cemaati, Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin etkisinden kurtulmak ve kendi dini özerkliklerini kazanmak için yoğun bir çaba göstermiş. 1870 yılında Sultan Abdülaziz tarafından verilen fermanla Bulgar Eksarhlığı’nın bağımsızlığı tanınmış ve bu kilisenin inşası bu kazanımın bir simgesi olarak başlamış.
Belgelerle doğrulanmamış olmasına rağmen halk arasında anlatılan bir hikayeye göre Sultan Abdülaziz ile yapılan görüşmelerde, Bulgarların Fener Patrikhanesi'nden bağımsız bir kilise inşa etmelerine izin çıkmaz. Ancak Sultan, Bulgarların taleplerini doğrudan reddetmek yerine, "Eğer kiliseyi üç ay içinde tamamlarsanız, size izin veririm" der. O dönemde böyle bir inşaatın bu süre içinde bitirilmesi imkansız görünmektedir. Bunun üzerine Bulgarlar, kilisenin demir parçalarını Viyana'da döktürüp Tuna Nehri ve Karadeniz üzerinden İstanbul'a taşıyarak Haliç kıyısında üç ay içinde monte ederler. Sultan Abdülaziz, sözünde durarak kilisenin kalıcı olmasına izin verir.
Mimarisi ve yapım süreci
Sveti Stefan Kilisesi’nin mimari tasarımı, Ermeni asıllı Hovsep Aznavur’a ait. Aznavur, Neo-Gotik ve Neo-Barok tarzları bir araya getirerek bu zarif yapıyı ortaya çıkarmış. Kilisenin inşasında görev alan Avusturyalı mühendis Rudolf Waagner, demir yapının dayanıklılığını artırmak için olağanüstü bir teknik uzmanlık sergilemiş. Yapımında 500 ton demir kullanılan kilisenin tüm demir parçaları Avusturya’da dökülmüş, önce deneme amaçlı Waagner şirketinin bahçesinde prefabrik olarak kurulmuş. Daha sonra parçalar Tuna Nehri ve Karadeniz üzerinden İstanbul’a taşınmış. Yapının inşası bir buçuk yıl gibi kısa bir sürede tamamlandığı için dönemin mühendislik harikalarından biri olarak kabul ediliyor.
Kilisede kullanılan demir parçalar, kilisenin dış cephesi, yan duvarları, pencere çerçeveleri, merdivenleri ve ihtişamlı çan kulesi gibi çeşitli yapısal unsurları oluşturuyor. Bu eşsiz mühendislik harikası, dünya çapında sayılı örneklerden biri ve bu yönüyle de İstanbul’un mimari zenginliğine katkıda bulunuyor.
Çanlar Rusya’dan
Neogotik ve Neobarok mimari türüne sahip kilise Rönesans döneminin izlerini de taşıyor. Mimari tarzı ise süreç içerisinde eklektik tarza evrilmiş. İçindeki çanların en büyüğü 750 kilo. Yapıldığı dönemde çanların hepsi Rusya'nın Yaroslavl şehrinden hediye olarak gönderilmiş. Öte yandan ikonostasisteki ikonalar ve ikonostasisin tarzı da tümüyle Rus tarzı. Altın işlemeli ve altın varaklı ikonostasis, İstanbul'daki hatta belki de Türkiye'deki en görkemli ikonostasislerden biri olma özelliğini taşıyor.
Restorasyonla denize kayması önlendi
Yıllar içinde kilisenin deniz üzerinde yer alması nedeniyle zamanla yapıda korozyon oluştu ve demirler erimeye başladı. Haliç’in çevresinde düzenleme çalışmaları yapılırken kilisenin önüne yapılan yol nedeniyle, kilisenin monte edildiği ve su ile beslenen ağaçlar su alamadığı için zeminde çamurlaşma meydana geldi. Bu durum kilisenin denize doğru kaymasına neden oldu. Bunun üzerine 2006 yılında kilisenin denize kaymasını önlemek amacıyla çevresine 330 beton kazık çakıldı ve Jetgrouting sistemiyle kilisenin etrafı ve zemini yeniden ıslah edildi.
Günümüzde Sveti Stefan Kilisesi
Günümüzde Sveti Stefan Kilisesi, İstanbul’un en önemli turistik ve kültürel duraklarından biri olarak hizmet veriyor. Kilise, sabah dokuzdan akşam beşe kadar ziyaretçilere açık olup dini bayramlar ve özel etkinlikler sırasında ziyaret saatlerinde değişiklik olabiliyor.
Kilisenin içinde yer alan freskler ve ikonostas, ziyaretçilere büyüleyici bir dini ve sanatsal deneyim sunuyor. Kiliseyi ziyaret edenlerin, fotoğraf çekerken flaş kullanmamaları ve mütevazı giyinmeleri, bu tarihi yapının saygı çerçevesinde ziyaret edilmesi açısından önemlidir. Ayrıca kiliseyi daha yakından tanımak isteyenler için rehberli turlar da düzenleniyor.
Sveti Stefan Kilisesi'ni ziyaret ettikten sonra Balat’ın tarihi sokaklarında gezebilir, bölgenin renkli atmosferini keşfedebilir ve yerel lezzetleri tadabileceğiniz restoranlarda mola verebilirsiniz. Balat, sadece tarihi yapılarıyla değil, aynı zamanda sıcak ve samimi ortamıyla da İstanbul’un en özgün semtlerinden biri.