Yunus’u bilmek, tanımak ve anlamak

Yunus’u bilmek, tanımak ve anlamak

1-7 Mayıs Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası olarak kutlanıyor. Bu özel haftada Türkçe şiirin öncüsü, tasavvuf şairi Yunus Emre’yi yakından tanıyoruz ve onun adıyla dünyaya Türkçe öğreten Yunus Emre Enstitüsü’ne mercek tutuyoruz.

“Bana Seni Gerek Seni”

Aşkın aldı benden beni

Bana seni gerek seni

Ben yanarım dün ü günü

Bana seni gerek seni

Yunus Emre

Her yıl 1-7 Mayıs haftası, Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası olarak kutlanıyor. Ünü dünyaya mal olan halk ozanımız Yunus Emre’yi tanımak ve anlamak sadece bu özel hafta vesilesiyle değil, bu toprakların hoşgörü ve sevgi felsefesi açısından da önem arz ediyor. Tasavvuf şairi Yunus Emre’nin hayatına, eserlerine onun adıyla dünyaya Türkçe öğreten Yunus Emre Enstitüsü’ne yakından bakıyoruz.

Özel bir kişiliğin hayatını ele alırken dünyaya gelinen zaman ve içine doğulan coğrafya hayli belirleyici oluyor. Yunus Emre’nin hayata gözlerini açtığı zamandaki Anadolu’nun hali de hem onun kişiliğini hem de sanatını şekillendiriyor.

Babailer isyanının patlak verdiği ve Anadolu Selçuklu Devleti'nin Kösedağ Savaşı’nda Moğollara mağlup olarak çöküş dönemine girdiği Anadolu tarihinin en karışık dönemlerinden birinde dünyaya geliyor Yunus Emre. Yunus Emre'nin hayatı hakkında bilinenler son derece sınırlı. Kendi eserlerinden çıkartılabilen bazı bilgiler, çoğu menkıbevi kaynaklara ait kimi anlatılar ve kimi kaynaklarda rastlanan birkaç bilgi kırıntısı 13’üncü yüzyılın ikinci yarısı ile 14’üncü yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamış olduğu bilgisini veriyor.

Risâletü'n-Nushiyye isimli eserinin sonlarında yer alan

“Söze târîh yidi yüz yidi-y-idi

Yûnus cânı bu yolda fidî-yidi”

beytinde geçen “h. 707/ m. 1308” tarihi, bu eserin telif tarihi. Dolayısıyla Yunus Emre, bu yılda hayatta. Beyazıt Devlet Kütüphanesi′nde bulunan bir mecmuada yer alan Yunus Emre’nin h. 720 / m. 1320 yılında 82 yaşında öldüğünü belirten kayıt ışığında doğum tarihi olarak da h. 638 / m. 1241 bulunuyor. Tüm bu tarihlere göre Yunus Emre 1241-1320 yılları arasında yaşamıştır deniyor. Doğum yerine dair ortak söylemlere bakıldığında ise Batı Anadolu’da Sakarya nehri çevresinde bir yerde doğmuş olabileceği ihtimali ağır basıyor.

Yunus Emre’nin hayatı hakkında da en çok söylenegelen; kitaplara, filmlere konu olan kısım Yunus’un Tapduk Emre’nin dergahına girip ruhsal olgunluğa erişmesine dair yaşadıkları. İşte bu rivayetlere göre Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhı’nda bulunduysa da manevi yükselişini Hacı Bektaş-ı Velî′nin kendisini yolladığı Tapduk Emre Dergâhı'nda gerçekleştiriyor. Dergâha birçok hizmette bulunan Yunus Emre’nin medrese öğrenimi alıp almadığı çok net değilse de iyi bir tahsil gördüğü düşünülüyor. Bu fikre, Yunus’un şiirlerinde rastlanan o devrin ilmî ve felsefî bilgileri kaynak gösteriliyor. Şiirlerinden çağdaşı Mevlana’nın da etkisiyle Divan-ı Kebir’den ve İran’ın en büyük şairi Sadi’den tercüme yapacak kadar Farsça bildiği anlaşılıyor. Kur'an'ı Kerim’i anlayacak kadar Arapçaya hakim olduğu, Kur'an ve hadis kültürünü, peygamberler tarihini iyi bildiği görülüyor. Yunus Emre geniş bilgisiyle eserlerinde, Hind-İran, Yunan-Roma mitolojisinden; Leyla ile Mecnun, Ferhad ile Şirin gibi klasik edebiyata geçmiş aşıklardan da söz ediyor. 

Günümüzde de insanları kendine çeken tasavvuf öğretisi, Yunus Emre, şiirlerinde Allah sevgisi, aşk ve güzel ahlâkla vurgulanır.
Günümüzde de insanları kendine çeken tasavvuf öğretisi, Yunus Emre, şiirlerinde Allah sevgisi, aşk ve güzel ahlâkla vurgulanır.

Sanatçılar Anadolu’ya göç etti

Yunus'un yaşadığı yıllar yazının girişinde de değindiğimiz üzere Anadolu için çetin yıllar. Anadolu Türklüğünün Moğol yağmalarıyla, iç çekişmelerle, kıtlık ve kuraklıklarla sınandığı zamanlar. 13’üncü yüzyılın ikinci yarısı Anadolu toprakları üzerinde yaşayanlar için aynı zamanda çeşitli mezhep ve inançların yayılmaya başlamasıyla da şekillendi. 1241 senesinde batıya doğru yayılmış olan Moğol istilasıyla çok sayıda sanatçı, mutasavvıf ve bilim adamı Anadolu’ya göç etmişti. Böyle bir ortamın etkisi altında büyüyen, Hacı Bektaş-ı Velî, Ahî Evrân gibi ilim önderleriyle birlikte yolunu arayan Yunus Emre, şiirlerinde Allah sevgisini, aşk ve güzel ahlâkla ilgili düşüncelerini, İslam tasavvufunu işleyerek yüceltti. Yunus Emre’nin halkı sevgi ve hoşgörüye davet eden şiirleri ile dilden dile dolaştı; gönüllere girdi.

Tarikatlar döneminde seyahat etmek Sufilerin hayatında nefis terbiyesinin önemli bir aracı olduğundan Yunus Emre de bir derviş olarak Anadolu’ya, Azerbaycan’a ve İran’a gitti. İlmin merkezi olarak görülen Şam, Şiraz, Tebriz, Maraş, Nahcivan, Kayseri ve Sivas gibi şehirlerde bulundu. Bu seyahatlerin kanıtlarını şiirlerinde görürüz. Bir şiirinde “ilden ile yürüyüp dost sorduğunu, Urum’da, Şam’da kendisi gibi bir garip bulamadığını, âşık olup gurbet ilinde mecnun gibi gezdiğini; Kayseri, Tebriz, Sivas, Maraş, Bağdat, Nahcivan, Şiraz şehirlerini ve bütün yukarı illeri (Azerbaycan’ı) dolaştıktan sonra Rum’da, yani Anadolu’da bir müddet kışlayıp baharda sılaya döndüğünü” söyler. 

Yunus Emre’nin şiirleri ilahi olarak neyle çalınıp, ilahiciler tarafından söylenmektedir.
Yunus Emre’nin şiirleri ilahi olarak neyle çalınıp, ilahiciler tarafından söylenmektedir.

En önemlisi bu gezgin halk ozanı şiirlerinde halkın anlayacağı bir dil kullanır. Bu nedenle gerek yaşadığı devirde gerekse günümüzde şiirleri rahatlıkla anlaşılıyor. Şiirlerinde dönemin kültürünü yansıtan dinî terim ve kavramların yanında çok sayıda halk söyleyişi ve deyim de görülür. İlahilerinin asırlarca okunup günümüze ulaşmasının sebebi şiirlerine hâkim olan bu üslûptur.

Tam da bu sebepledir ki Yunus Emre, eski Anadolu Türkçesinin oluşumunda çok önemli rol oynayan ilk Türk ozanıdır. Kullandığı kelimeler ve ifade kalıpları, bunlara yüklediği anlamlar ve mecazlar, Türkçenin edebi bir dil haline gelmesi yolunda büyük bir yapı taşı olarak kabul görür. Yunus’u diğer mutasavvıf şairlerden ayıran en önemli özelliği de budur.

Yunus’tan önce sözlü bir edebiyat varsa da Anadolu’da gelişen Batı Türkçesiyle ilk ve en güzel şiirleri Yunus ortaya koymuş, böylelikle Türkçede bir tasavvuf dili oluşturmuştur. Yunus’un sade dilinde yer alan, devrin Türkçesinde kullanılan Arapça ve Farsça kelimelerden bazıları Türkçe fonetiğe de uydurulmuştur.

İki eser verdi: “Divan” ve “Risalet-ün Nushiyye”

Yunus Emre şiirlerinde adının “Yunus” olduğunu söyler. İsminin önüne “Biçare, Aşık, Tapduklu, Miskin, Derviş” gibi sıfatlar da getirir. Hayatı boyunca pek çok şiir yazmış olsa da yalnızca iki adet eser bırakmıştır. Hayatını, tasavvuf yolunda şekillendirmiş olan halk ozanı Yunus Emre’nin yaşamı boyunca hazırladığı iki eserden birisi divanı diğeri de Risalet-ün Nushiyye’dir. Divanında, yazdığı tüm şiirleri derlemiş; Risalet-ün Nushiyye’de ise düz yazı ve şiirlerine birlikte yer vermiştir. Eserleri okuyucusuna öğüt verir; tasavvufa ait, sabır ve hoşgörü gibi kavramların güzelliğini anlatır. Cimrilik, kin, nefret gibi duyguların da ne kadar kötü olduğu üzerinde durur. 

Merkezi Ankara’da bulunan Yunus Emre Vakfı’na bağlı yurt dışında 83 kültür merkezi bulunuyor.
Merkezi Ankara’da bulunan Yunus Emre Vakfı’na bağlı yurt dışında 83 kültür merkezi bulunuyor.

Yunus Emre Enstitüsü Dünya’ya Türkçe öğretiyor

Merkezi Ankara’da bulunan Yunus Emre Vakfı; Türkiye’yi, Türk dilini, tarihini, kültürünü ve sanatını tanıtmak; bununla ilgili bilgi ve belgeleri dünyanın istifadesine sunmak; Türk dili, kültürü ve sanatı alanlarında eğitim almak isteyenlere yurt dışında hizmet vermek; Türkiye’nin diğer ülkeler ile kültürel alışverişini arttırıp dostluğunu geliştirmek amacıyla kurulan ve 2007 yılından bu yana aktif olarak çalışan bir kurum.

2009 yılında Yunus Emre Vakfı’na bağlı olarak faaliyetlerine başlayan Yunus Emre Enstitüsü ise yurt dışında bulunan 83 kültür merkezi ile bilimsel projeler, kültürel etkinlikler ve kurslar aracılığıyla bir taraftan Türkiye'nin tanıtımına katkı sağlanması, diğer taraftan Türkiye ile diğer ülkeler arasında dostluk köprüleri inşa edecek iş birliklerine gidilmesi hedefleniyor.

Yunus Emre Türk Kültür Merkezleri’nde hem yabancı dil olarak Türkçe öğrenmek isteyenlere Türkçe öğrenim imkânı sağlanıyor hem de yurtdışındaki Türk vatandaşlarının dillerini daha yakından tanımaları mümkün kılınıyor. Çeşitli seminerler, sempozyumlar, konferanslar ve paneller düzenlenen merkezlerde, zaman zaman kültür ve sanat dünyasının önde gelen isimleri de sanatseverlerle buluşuyor.

Vakıf neden Yunus Emre adını aldıklarına dair de internet sitesinde şu açıklamaya yer veriyor: “Yunus Emre Enstitüsü, adını 13’üncü ve 14’üncü yüzyıllarda yaşamış bir Anadolu mutasavvıfı Yunus Emre’den almıştır. En önemli özelliği insani değerleri, insan sevgisini ve toplumsal barışı temsil eden bir sembol isim olmasıdır. Dolayısıyla Enstitümüz, dünyaya Türkiye’nin kültür ve sanatını tanıtarak uygarlığın en yetkin, incelikli ve kendine özgü dilini kullanarak birbirini daha iyi anlayan, daha barışçıl bir dünya için çalışmayı hedeflemektedir.”

Ünü dünyaya yayılan halk ozanımız Yunus Emre’nin sözlerindeki derin felsefeyi anlamak için onu tanımak ve bilmek, Yunus Emre’nin şiir ve mesnevilerindeki ilahi sırrı çözmek için de atılacak ilk adım olabilir. Onu anlamak, kendimizi anlamaya da açılan bir kapıdır belki! Tıpkı kendisinin de söylediği gibi:

“Beni bende demen, bende değilim

Bir ben vardır bende, benden içeru”

KAYNAKLAR

Yunus Emre Vakfı