Dünya Posta Günü’nde kaybolan alışkanlığın izinde

Dünya Posta Günü’nde kaybolan alışkanlığın izinde

“9 Ekim” küresel olarak Dünya Posta Günü adıyla kutlanıyor. Bu vesileyle Türkiye ve dünyada, telefon ve internet sonrası tarihe karışmaya başlayan mektup yazma geleneğine mercek tutuyoruz.

9 Ekim Dünya Posta Günü, dünya genelinde posta hizmetlerinin önemini vurgulamak ve bu hizmetlerin topluma katkılarını hatırlatmak amacıyla her yıl kutlanıyor. Dünya bu özel günü Evrensel Posta Birliğine (Universal Postal Union - UPU) borçlu.

Birleşmiş Milletlerin uzman kuruluşlarından UPU, 9 Ekim 1874 yılında İsviçre'nin Bern şehrinde kurulan, posta sistemlerinin küresel ölçekte organize edilmesi ve standartlaştırılmasını sağlayan bir organizasyon. 1969 yılına gelindiğinde, Japonya'nın başkenti Tokyo'da düzenlenen UPU Kongresi’nde “9 Ekim”, UPU’nun kuruluş tarihini anmak amacıyla resmi bir duyuruyla Dünya Posta Günü olarak seçildi. Bu özel gün kapsamında posta hizmetlerinin toplumlar arası iletişim, ekonomik kalkınma, ticaretin yayılması ve kültürler arası etkileşimdeki önemi çeşitli etkinliklerle vurgulanıyor. Aynı zamanda bu özel gün, posta hizmetlerinde yenilikçi çözümler ve dijitalleşmenin rolüne de dikkat çekmek için bir fırsat olarak görülüyor. 

Osmanlı İmparatorluğu döneminde "Ulaklar" adı verilen haberciler, at sırtında ya da yaya olarak belge ve haberleri gereken yerlere ya da kişilere taşıyordu.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde "Ulaklar" adı verilen haberciler, at sırtında ya da yaya olarak belge ve haberleri gereken yerlere ya da kişilere taşıyordu.

Bu noktada Türkiye'nin postacılık tarihine de bir pencere açmakta fayda var. Türkiye’nin postacılık tarihi, Osmanlı İmparatorluğu dönemine uzanıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk posta hizmetleri 15’inci yüzyıla tarihleniyor. Devletin büyüklüğü ve geniş topraklara yayılması nedeniyle, merkezi yönetim ile taşra arasındaki haberleşme ihtiyacı önem kazandı. Bu dönemde "ulaklar" adı verilen haberciler, at sırtında ya da yaya olarak belge ve haberleri gereken yerlere ya da kişilere taşıyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nda posta ağı, devlet yönetiminin önemli bir parçasıydı. Sultan Abdülmecid döneminde Osmanlı Devleti'nin ilk postaneleri İstanbul'da kuruldu. 1839 Tanzimat Fermanı'nın getirdiği reformlarla birlikte posta hizmetleri daha düzenli bir hale getirilip aynı zamanda halkın kullanımına açıldı. Modern anlamda posta teşkilatının kurulması ise 23 Ekim 1840 yılında oldu. Posta teşkilatının kurulmasıyla birlikte, devletin haberleşme sistemleri de daha etkin hale geldi. Böylelikle iletişim halkın günlük yaşamında da önemli bir rol oynamaya başladı. Bu dönemde “posta tatarları” olarak bilinen posta görevlileri, Osmanlı’nın geniş topraklarında posta hizmetini sürdürdü.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra da posta hizmetleri önemli bir değişim geçirdi. 23 Mayıs 1909 tarihinde ilk telefon santralının İstanbul'da hizmete sunulması sonrasında Posta ve Telgraf Nezareti, 1909 yılında Posta, Telgraf ve Telefon Nezareti’ne dönüştürüldü. 1913 yılında da Posta, Telgraf ve Telefon (PTT) Umum Müdürlüğü adını aldı. 1924’te Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk posta kanunu çıkarılıp posta hizmetleri modernleştirildi. PTT’nin yıllar içindeki gelişimiyle birlikte, 1930’larda hava postası hizmetleri de devreye girdi. Günümüzde ise posta hizmetleri, PTT ve özel kargo firmaları aracılığıyla dijital teknolojilerin entegrasyonuyla devam ediyor.

Bazı mektupların zarfı açıldığında duyulan hafif parfüm kokusu, kağıdın dokusu ve kişinin kendi el yazısının sıcaklığı, iletişim deneyimini benzersiz kılardı.
Bazı mektupların zarfı açıldığında duyulan hafif parfüm kokusu, kağıdın dokusu ve kişinin kendi el yazısının sıcaklığı, iletişim deneyimini benzersiz kılardı.

Mektup yazma geleneğinin akıbeti

Elbette posta hizmetleri denince akla ilk gelen mektuplaşma oluyor. Mektup, yazan kişinin duygularını, hayallerini, hatta bazen en derin sırlarını kağıt üzerinde kelimelere döktüğü bir araç. Bazı mektupların zarfı açıldığında duyulan hafif parfüm kokusu, kağıdın dokusu ve kişinin kendi el yazısının sıcaklığı, iletişim deneyimini benzersiz kılan detaylar. Bir mektup, sadece yazılı bir mesaj değil, kalpten kalbe bir yolculuk da olabilir. Fakat teknolojinin hızlı gelişimi, özellikle telefon ve internetin yaygınlaşmasıyla bu derin iletişim biçiminin kullanımı giderek azaldı.

Günümüzde telefonlar, e-posta, sosyal medya ve anlık mesajlaşma uygulamaları sayesinde insanlar saniyeler içinde birbirleriyle iletişim kurabiliyor. Bu teknolojik ilerlemeler, hayatı hızlandırdı ve bilgi akışını kolaylaştırdı ancak mektubun yaşattığı o eşsiz duygusal havayı da büyük ölçüde yok etti. Duyguları uzun uzun mektuplarda aktarmanın yerini, kısa mesajlar hatta sadece semboller (emojiler) aldı. Mektup yazmak düşünmeye, seçilen kelimelere ve yazılan her cümlede bir anlam bulmaya daha fazla zaman ayırmayı gerektirirdi. Oysa günümüzde bu zarafet, hız ve pratiklik uğruna geri planda kaldı.

Posta pulları, tarihi ve sanatsal değeri, nadir bulunurlukları nedeniyle filatelistler (pul koleksiyoncuları) tarafından toplanıp saklanıyor.
Posta pulları, tarihi ve sanatsal değeri, nadir bulunurlukları nedeniyle filatelistler (pul koleksiyoncuları) tarafından toplanıp saklanıyor.

Posta pulları tutkusu

Mektubun en önemli tamamlayıcısı ise posta pulu kuşkusuz. Dünyadaki ilk posta pulu, İngiltere tarafından 1840 yılında basıldı. Pulun adı "Penny Black" idi. Penny Black, İngiltere Kraliçesi Victoria’nın profilini taşıyan bir tasarıma sahip. Değeri ise bir peni (penny) ve bu değer mektup gönderme ücretini de karşılarmış.

Türkiye’de ise ilk posta pulu, Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1863 yılında basılıp kullanıma sunulan “Duloz” idi. Duloz adı, pulların tasarımcısı olan Fransız gravür ustası Pierre Duloz’dan geliyor. Duloz pulları, genellikle Osmanlıca "Devleti Aliyye-i Osmaniye" yazısı ve bazı süslemelerle bezeli. İlk etapta farklı değerlerde ve renklerde basılan bu pullar iç ve dış posta için kullanılmış. Duloz pulları, Osmanlı İmparatorluğu'nun modern posta sistemine geçişinin sembolü olduğundan koleksiyonerler için oldukça değerli parçalar arasında.

Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk posta pulu da 1923 yılında basıldı. Pulda Atatürk'ün silüeti ve Türkiye'nin yeni devlet yapısını temsil eden bir tasarım kullanılmış. Bu pullar, Cumhuriyet döneminin başlangıcını ve yeni Türkiye'nin modernleşme sürecini yansıtmak amacıyla basılmış. Cumhuriyet'in ilk yıllarında basılan pullarda bugün de olduğu gibi Atatürk'ün portresi, milli bayramlar, devletin önemli ve önde gelen kişileri, sembol anıt ya da yapıları ve tarihi olaylar yer alıyor.

Cumhuriyet dönemindeki posta pulları, Türkiye'nin kültürel, tarihi ve sosyal gelişimini yansıtan önemli belgeler.
Cumhuriyet dönemindeki posta pulları, Türkiye'nin kültürel, tarihi ve sosyal gelişimini yansıtan önemli belgeler.

Türkiye’de de PTT, özel günler ve olayları anmak amacıyla anı pulları basmaya devam ediyor. Cumhuriyetin kuruluş yıl dönümü ya da Atatürk'ün anısına, önemli sportif ve kültürel etkinliklere atıfla ya da UNESCO kültür mirası listesine alınan yerleri konu alan pullar, Türkiye'nin modern tarihinin dönüm noktalarını ve dünya ile olan kültürel ilişkilerini de simgeliyor.

Pullar, bir ülkenin tarihi ve toplumsal gelişimini belgeleyen minyatür sanat eserleri olarak büyük öneme sahip olduğundan zamanla sadece bir iletişim aracı olarak değil, koleksiyon değeri taşıyan sanatsal objeler olarak da önemli. Günümüzde internetin de etkisiyle milyonlarca pul, “online” satışlarla ya da açık artırmalarla el değiştiriyor.

İroniktir ki yine aynı internet ortamı daha da geniş bir söylemle teknoloji, mektup yazma geleneğini neredeyse ortadan kaldırdı. Bugün mektup yazmak, bir terapi ya da nostalji aracı olarak hala kullanılabiliyor. Son yıllarda özellikle Z kuşağı arasında, dijital dünyadan uzaklaşıp "yavaş yaşam" akımına uyum sağlama eğiliminin bir parçası olarak belki devam edebilir.