Damgalamayla mücadele eden ruh sağlığı neferleri için 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü özellikle önemli. Biz de bu vesileyle Türkiye’de ruh sağlığının geçirdiği değişime odaklandık.
Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu (World Federation for Mental Health), ruh sağlığını iyileştirmek ve toplumlar genelinde ruh sağlığına dair farkındalık yaratmak amacıyla 1948 yılında kuruldu. Bu sivil toplum kuruluşu, 10 Ekim tarihini Dünya Ruh Sağlığı Günü olarak belirledi. Bu özel gün, her yıl toplumlarda ruh sağlığıyla ilgili yanlış anlamaları gidermek, damgalanma ve ayrımcılıkla mücadele etmek, psikolojik destek hizmetlerinin iyileştirilmesi için önemli bir bilinçlenme alanı olarak kabul edildi.
1992’de başlatılan ilk kutlamalar çok daha küçük çaplıyken zaman içinde Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası kuruluşların, Dünya Ruh Sağlığı Günü'nü destekler yaklaşımı işleri değiştirdi. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde ruh sağlığı hizmetlerine erişimi artırmak, ruh sağlığı rahatsızlığı olanların damgalanmasını azaltmak ve ruh sağlığı politikalarını geliştirmek amacıyla çalışmalar hız kazandı. 1994 yılından bu yana da Dünya Ruh Sağlığı Günü'ne her yıl bir tema merkezinde düzenlenen etkinliklerle dikkat çekiliyor.
Türkiye de bu özel günü çeşitli etkinliklerle işleyen ülkeler arasında yer alıyor. Özellikle sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, psikoloji ve psikiyatri dernekleri, Dünya Ruh Sağlığı Günü kapsamında çeşitli etkinlikler, seminerler ve farkındalık kampanyaları düzenliyor. Amaç, halkın ruh sağlığı konusundaki duyarlılığını artırmak.
Türkiye’de ruh sağlığına yaklaşımlar
Türkiye'de de bu özel gün hem bireylerin ruh sağlığını korumanın hem de ruh sağlığı hizmetlerinin yaygınlaştırılmasının gerekliliğine dikkat çekmek için bir fırsat olarak görülüyor. Osmanlı’dan bugüne bakıldığında Türkiye’nin ruh sağlığına ve psikoterapiye bakışı, zamanla değişim gösteriyor, modern dünyanın gereksinimlerine uygun bir şekilde dönüşüyor.
Türkiye’de ruh sağlığına yönelik yaklaşımlar, Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar uzanıyor. Osmanlı döneminde ruh sağlığı ile ilgili sorunlar, büyük ölçüde tasavvuf felsefesi ve geleneksel tıp yöntemleri ile ele alınıyordu. “Bimarhane” denen akıl hastanelerinde özellikle ruhsal hastalıkları olan kişiler tedavi ediliyordu. Örneğin, İstanbul’da bulunan Süleymaniye Bimarhanesi’nde, su sesi ile beraber musiki eşliğinde hastalara şifa verilmeye çalışılıyordu. Bu dönemde ruh sağlığı ciddi bir manevi bir problem olarak ele alınıyor; tedavi daha çok dini yaklaşım ve sosyal çevrenin desteği aracılığıyla sağlanıyordu.
Cumhuriyet Dönemi’nde tıpta modernleşme
Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte Türkiye’de pek çok alanda olduğu gibi, ruh sağlığı ve özellikle psikoterapi alanında da modernleşme dönemine girildi. 1920’li yılların başında Ankara’da yeni ve ulusal bir hükümetin iş başına gelişinin yarattığı coşku, birçok alanda olduğu gibi sağlık alanında da önemli gelişmeler sağladı. Özellikle Dr. Refik Saydam’ın Sağlık Bakanı oluşuyla birlikte gerçekleşen sağlık uygulamaları, uzun yıllar boyunca Türkiye’deki sağlık politikalarında belirleyici oldu. 1924 yılında çıkarılan Sağlık Bakanlığı Yasası, ruh sağlığı hizmetlerinin düzenlenmesini sağladı. Bu düzenleme ile akıl hastalıkları ile ilgili kurumsal bir çerçeve oluşturuldu. Bu dönemde Türkiye'de modern tıbbın ve psikiyatrinin geliştirilmesi amacıyla yurt dışına eğitim için gönderilen hekimler, Batı’daki ruh sağlığı ve psikiyatrik yaklaşımları Türkiye'ye getirdi.
1940’lı ve 1950’li yıllara gelindiğinde ise Türkiye’de psikiyatrik hastanelerin sayısı artarken, ruh sağlığı alanında modern bilimsel çalışmalar önem kazandı. İstanbul’da bulunan Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, ruh sağlığı hizmetlerinin merkezlerinden biri haline geldi. Modern psikiyatri uygulamalarının Türkiye'deki ilk örnekleri de burada görülmeye başlandı.
Psikoterapinin yaygınlaşması
Batıda yaygınlaşan psikoterapi kavramı, Türkiye’de 20’inci yüzyılın ortalarına kadar daha sınırlı bir alanda uygulanıyordu. Psikoterapi ile ilgili ilk uygulamalar, üniversitelerde ve tıp fakültelerinde eğitim gören doktorlar tarafından başlatıldı. 1970'li yıllarda ise psikoanalitik terapiler ve davranışçı terapiler Türkiye’de de uygulanmaya başladı. Yurt dışında eğitim görmüş Türk psikiyatristler ve psikologlar, Batı'daki yöntemleri Türkiye’ye getirip psikoterapiyi yaygınlaştırdı.
Türkiye’de ruh sağlığı politikalarının geliştirilmesi açısından önemli bir dönüm noktası ise 2006 yılı oldu. O sene, Türkiye’de ilk kez ruh sağlığı politikaları ve planlarının oluşturulmaya başlanması ile hayata geçirilen “Türkiye Ruh Sağlığı Profili Araştırması” sayesinde son derece geniş çaplı bir veri tabanı oluşturuldu. Bu araştırma sayesinde Türkiye'deki ruh sağlığı durumu hakkında geniş çaplı bilgiler elde edildi. Bu dönemde, özellikle damgalanma ile mücadele ve ruh sağlığı hizmetlerine erişimin kolaylaştırılması konularında olumlu adımlar atılmaya başlandı.
2011 yılında Sağlık Bakanlığı, Türkiye'de ruh sağlığı hizmetlerini yeniden yapılandırmak ve psikiyatrik hastalıkları daha etkin bir şekilde tedavi etmek için “Ruh Sağlığı Eylem Planı” hazırladı. Bu planda ruh sağlığı hizmetlerinin toplum temelli hale getirilmesi ve ruh sağlığı sorunlarının bir halk sağlığı sorunu olarak ele alınması öngörüldü.
Pandemi sonrası farkındalık arttı
Son yıllarda Türkiye’de özellikle psikoterapi uygulamaları, toplumun daha geniş kesimlerine yayıldı. Özel klinikler, hastaneler ve üniversiteler aracılığıyla terapi hizmetleri bir parça daha erişilebilir hale geldi. Bilişsel-Davranışçı Terapi (BDT), aile terapisi, oyun ya da sanat terapisi gibi çeşitli psikoterapi yöntemleri Türkiye'de de uygulamaya alındı.
Türkiye'de psikoterapi eğitimi de büyük bir gelişim gösterdi. Psikologlar, psikiyatristler ve psikoterapistlere yönelik olarak üniversitelerde lisans ve lisansüstü eğitim programları yaygınlaşıyor. Psikoterapi alanındaki mesleki eğitimler hem ulusal hem de uluslararası sertifikalarla destekleniyor. İşte bu sayede Türkiye’deki terapistler dünya çapında kabul gören yöntemlerle eğitim alabiliyor.
Eğitimi, uygulamaları, hizmetleri ve hasta ya da danışanın konuya yaklaşımı anlamında Türkiye’de ruh sağlığına yönelik bakış, tarihsel olarak büyük bir dönüşüm geçirdi demek yanlış olmaz. Geleneksel yaklaşımların olumsuz yanları modern psikoterapi ile dönüşürken toplumun ruh sağlığına olan bakışı da bu süreçte değişim gösterdi. Bu çabalar sayesinde depresyon, anksiyete bozuklukları, travma sonrası stres bozukluğu gibi sorunlar artık daha açık bir şekilde konuşuluyor. Ruh sağlığı hizmetlerine başvurma oranı da artıyor ki bu da sevindirici bir gelişme.
Pandemi dönemi de evlere kapanmayla beraber ruh sağlığı hizmetlerine olan talebi daha da artırdı ve “online” psikoterapi gibi yeni yöntemlerin yaygınlaşmasını sağladı. Ruh sağlığının genel sağlık kadar önemli olduğu fikri de toplumun büyük bir kesimi tarafından kabul edildi.
Elbette ruhsal ya da zihinsel rahatsızlıkları olanlar hala küresel anlamda bir damgalanma sorunuyla uğraşıyor. Türkiye'de de bu ruh sağlığı alanında önemli bir engel. Son yıllarda bu alanda yapılan bilinçlendirme çalışmaları, toplumda ruhsal sorunlara yönelik farkındalığı artırıyor. Özellikle 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü gibi özel günlerde düzenlenen etkinlikler, umuluyor ki halkın ruh sağlığı konusunda daha bilinçli olmasına katkı sağlayacak.