Dijital gölgelerin gücü adına!

Dijital gölgelerin gücü adına!

Google bizi gözetliyor!

İnternet hayatımıza girdiğinden bu yana dünya bir başka güzel. Aradığımız her şeyi hemen buluyor, alışverişimizi yapıyor, dünyanın diğer ucuna saniyeler içinde erişiyoruz. İnternetin öncesi ve sonrası, her birimiz için başka anlamlar ifade ediyor. Elinize telefonunuzu aldığınızda ya da bilgisayarda mouse’unuzu oynattığınızda her hareketinizin kaydedildiğini önemsemiyor olabilirsiniz ama şimdi büyük resme bakma zamanı!

Google: Dost mu düşman mı?

Düşünün ki hiç tanımadığınız biri sizin hakkınızda her detayı biliyor. Öyle ki, bir sonraki adımınızı da bilecek kadar sizi yakından tanıyor. Böyle söyleyince biraz ürkütücü, evet. Google’ın ve daha birçok başka sosyal platformun bizi sinsice ya da bizim bilgimiz dahilinde takip etmesi ne demek, nereye gidiyor ve ne gibi sonuçlar doğurur? Tüm bu soruları akademisyen ve uzman isimlerle konuştuk.

Bizden daha çok biz: Gölgemiz
Bizden daha çok biz: Gölgemiz

Ahmet A. Sabancı (Dijital Güvenlik Eğitmeni)

Ahmet A. Sabancı, her gün kendimize dair birçok küçük bilgi kırıntısını internette bıraktığımızı söylüyor. “Zaman içerisinde, bu konuda çalışan araştırmacıların tabiri ile kendi dijital gölgemizi yaratıyoruz. Ve bazen bu gölge, bizden daha çok biz olabiliyor” diyor.

Google ile her şeyi yapabildiğimiz bir dünyadayız fakat bir yandan da internetteki her şeyi takip eden şirket de, aynı şirket. Dolayısıyla gölgelerimizin bir kopyasının da onların elinde olduğunu şöyle anlatıyor Sabancı: “Google verdiği her servis ile dijital gölgemizi de besliyor. Kullandığımız her hizmet hakkımızda kaçınılmaz olarak daha fazla şey bilmelerini ve bunları algoritmalarından geçirerek bizi tanımlamalarını, etiketlemelerini ve tahmin etmelerini sağlıyor. Bazen internette bir arama yaptıktan veya paylaştıktan sonra o konuyla ilgili reklamları daha çok görmemiz bunun bir örneği. Çünkü Google bu analiz sonuçlarını en temelde ‘bize özel reklamlar’ göstermeleri için şirketlere satıyor.”

“Veriler kötü amaçlı kişilerin eline geçtiğinde fişlemeye sebep olabilir”

Bu verilerin kötüye kullanımına dair bir örneği ise şöyle anlatıyor Sabancı: “2013 yılında Edward Snowden'ın NSA'den sızdırdığı bilgileri kötüye kullandığı ortaya çıkmıştı. NSA, Google ve onun gibi büyük veriler toplayan tüm şirketlerden bu verileri almanın ve kendi istihbaratları için kullanıp insanları fişlemenin bir yolunu bulmuştu. Bu sayede insanların birçok kişisel özelliğine ve iletişim kurdukları insanların listesine sahip olabiliyordu. Bu verilerin kötü amaçlı grup ya da otoriter devletlerin eline geçmesi durumunda ise hayal bile edilemeyecek kadar büyük bir fişlemeye sebep olması mümkün. Çünkü çoğu zaman bu veriler metadata seviyesinde, yani birileriyle iletişim kurduğunuzu biliyorlar ama ne konuştuğunuzu bilmiyorlar. Bu da tamamen keyfi ve hatalı yorumlamalara yol açabilir. Ne olursa olsun, ellerindeki veriler tam olarak bizi değil, gölgemizi temsil ediyor. Ve gölgeleri, bilerek ya da bilmeyerek, yanlış yorumlamak çok kolay.”

“Peki bu kadar bilginin nelere yol açabileceğini bilebiliyor muyuz?” diye sorduğumuzda, Sabancı bunun şimdilik mümkün olmadığını söylüyor. Zira Google tüm çalışmalarını kapalı kapılar ardında yapıyor ve bu verileri ne kadar süre tuttuklarını, nasıl bir işlemden geçirip ne kadarını kullandıklarını bilemiyoruz. Yine de Google hesabı olanların yapacaklarını ise şöyle sıralıyor Sabancı: 

“Hesap ayarları kısmında belli verileri silebiliyor ve Google'ın kendileri hakkında ne kadar veri toplamasını istediklerini belirleyebiliyorlar. Ancak Google'ın neredeyse internetin her yerinde olduğunu düşünürsek, bunun ne kadar işe yarayacağını bilmemiz mümkün değil.”

Google’ın idealindeki kullanıcı kim?
Google’ın idealindeki kullanıcı kim?

Google’ın idealindeki kullanıcı kim?

Sarphan Uzunoğlu (Kadir Has Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğretim Görevlisi)

Sarphan Uzunoğlu, internetin özgür ve demokratik bir ortam olması, kendimizi ifade edebilmemize fırsat vermesi gibi klişelere kapıldığımızı ama hakikatin böyle olmadığını düşünüyor.

Uzunoğlu, internetin içindeki ‘biz’i ise şöyle anlatıyor: “İnternet bir çeşit marketse biz aynı anda hem üretici hem ürün hem de tüketiciyiz. Tüketiciyiz çünkü e-ticaret'ten okuyup tıkladığımız şeylere sürekli bir şeyler tüketiyoruz. Üreticiyiz, çünkü bir Facebook statüsü yazmaktan yaptığımız Google aramasına kadar sürekli olarak ortaya bir veri çıkarıyoruz ve birileri bunu okuyor. Ürünüz çünkü kendimize ait kişisel bilgileri internette kolayca paylaşıyor ve büyük oyuncuların hakkımızdaki veriyi pazarlamasına olanak sağlıyoruz. Peki kim bu ‘birileri’? Sorunun yanıtı basit. İnternetin oligarkları; yani Google ve Facebook gibi büyük kuruluşlar. Ama Google'a aslan payını vermekte fayda var. Google cinsiyet, yaş, bir siteye nereden, ne zaman, hangi bilgisayarla, hangi yazılımla girdiğinizi, o sitede ne kadar zaman geçirdiğinizi, sayfayı aşağı doğru ne kadar kaydırdığınızı izleyebiliyor. Peki bu kadar mı? Kesinlikle değil. Google'ın hayatımız üzerindeki etkisini görmek istiyorsanız örneğin Google'ın Inbox uygulamasını indirebilirsiniz. Bir anda bugüne kadar çıktığınız tüm seyahatleri, yaptığınız alışverişleri göreceksiniz. Gmail'in ana uygulamasına alternatif olarak üretilen bu uygulamadaki veriyi kategorize edip gösterme biçimi bile Google'ın hayatımız üzerindeki açık hakimiyetinin göstergesi.”

“Verilerin paylaşılması, bir çeşit dikizcilik”

Tam bu noktada insan biraz ürküyor. Bu kadar bilgiyi hangi ara verdik gibi bir düşünce zihninizden hızla geçip gidiyor. Zira bu bilgileri vermiş gibi hissetmiyor bile olabilirsiniz. Peki bu bilgileri Google’ın bilmesinin ya da takip edilmenin ne sakıncası var? Uzunoğlu şöyle açıklıyor: “Eğer ‘muhteşem bir yabancılaşma’ yaşamak; kapitalizmin ‘kişiselleştirme’ adı altında size sunduğu tüm hizmetlere kapınızı açmak gibi bir yöneliminiz varsa sıkıntı yok. Ancak bir mail yazışmanızda konumunuzu Google ile paylaşıyorsanız konum verilerinize kadar her şeyin pazarlanabilir olduğunu unutmamanız gerekiyor. Tabii burada devletlerin -yalnızca vatandaşı olduğunuz devlet değil- bu tür veriler üzerindeki hakimiyetini de ayrı bir başlık olarak ele almak gerekir. Zira devletler Hardt ve Negri'nin ‘güvenlikleştirme’ başlığıyla ele aldıkları şekilde iletişim süreçleri üzerinde de bu tür iz sürme uygulamaları üzerinden büyük gözetimler uyguluyorlar; büyük pazar oyuncuları da onların ‘cici partnerleri’. Elbette şeffaflık raporları ve benzeri uygulamalar bu tür konularda iç rahatlatıcı olarak sunulabiliyor; ancak verilerin şirket ve devlet tarafından paylaşılmasının bir çeşit ‘dikizcilik’ olduğunu da unutmamak şartıyla.”

Dolayısıyla gözetlenmeye buradan bakmamızı öneriyor Uzunoğlu ve bununla yüzleştiğimizde de kişisel hayatımıza bir müdahale olduğunu görüyoruz. Son olarak ise Uzunoğlu şöyle diyor: “Üreten ve tüketen bir şahıs olarak bu süreçten keyif alıyorsanız; Google'ın idealindeki kullanıcı sizsiniz.”

Hakların korunmasına dair Avrupa ülkelerinden adım
Hakların korunmasına dair Avrupa ülkelerinden adım

Hakların korunmasına dair Avrupa ülkelerinden adım

Güniversite’nin Kurucusu Dr. Aslı Telli Aydemir

Aslı Telli Aydemir, nesnelerin interneti kavramıyla birlikte ‘büyük veri ütopyacılığı’ndan söz etmeye başladığımızı şöyle detaylandırıyor: “Dijital ayak izlerinin takibinden yola çıkarak kurgulanan bir panoptikondan söz ediyoruz. Geleceğe yönelik davranışların öngörüsüne dair verilerin elde edilmesiyle kalmayıp, bunların ticari kuruluşlara satılmasının önünü açan bir dönemdeyiz. Shoshana Zuboff'un gözetim kapitalizmi olarak adlandırdığı bir iş ekosisteminden söz ediyoruz. Microsoft'un geçen yıl Avrupa, Brezilya ve Arjantin'de Google'a karşı davalarını düşürüp anlaşma yoluna gitmesi; muhtemel bağlayıcı düzenlemelerin, teknoloji devlerinin işine hiç gelmediğinin bir başka göstergesi. Bu stratejik hamleyle yurttaşlar olarak davranışlarımız ve etkileşimlerimiz profillenmenin ötesinde sürekli bir sermaye oyununa dahil ediliyor.”

“Bu ekosistem sorgulanmalı”

Neyse ki birileri de bu düzenin böyle gitmeyeceğini anladı ve harekete geçti diyebiliriz. Aydemir, Avrupa ülkelerinin adım attığını belirtiyor: “Şimdilik anti-tröst yasalarıyla ve diğer düzenlemelerle ‘nettaşlar’ın hakkını koruma yönünde yalnız Avrupa ülkeleri adım attı. Bu da çok yeni bir gelişme ve şimdiye dek depolanan verilerin azametini düşününce geç kalınmış olabilir. Akıl yürütme, öngörüde bulunma ve kavrayışa sahip akıllı bulut sistemlerine sürekli veri akışı, elbet belli dünya sorunlarını çözmede fayda sağlayabilir.” Fakat Aydemir, beri yandan yurttaşların profillenmesi üzerinden beslenen, tekelci bu ekosistemin sorgulanması gerektiğini düşünüyor.

Eylemler de veriye dönüşüyor
Eylemler de veriye dönüşüyor

Eylemler de veriye dönüşüyor

Orhan Şener (Nişantaşı Üniversitesi Yeni Medya Bölümü Öğretim Üyesi)

Orhan Şener, bizi önce biraz geçmişe götürüyor ve bu veri toplama, işleme uygulamalarının kredi kartı ile markaların yıllardır CRM departmanları üzerinden yaptığını hatırlatıyor. Fakat günümüzde geldiğimizdeyse işin renginin değiştiğini ve çok daha kompleks metotlarla karşı karşıya olduğumuzu şöyle anlatıyor: “Sadece Google değil, başta Facebook olmak üzere çoğu dijital platform, kullanıcı verilerini topluyor ve sofistike veri işleme yöntemleri ile kendi pazarlama ve ürün geliştirme amaçları için bu verileri işliyor. Google özelinde eğer tarayıcınız Chrome ise ve kullanıcı hesabınız ile giriş yaptıysanız, üstüne bir de Gmail kullanıyorsanız Google’ın sizinle ilgili toplayabileceği verinin boyutu inanılmaz bir seviyeye çıkıyor. Bu kadarla da kalmıyor, web dışında mobilde de Google'ın bir hakimiyeti var. Android işletim sistemi, kendi cihazları, Chrome’un mobil sürümü vs. ile veri toplayabileceği birçok temas noktası mevcut. Bunun üstüne birçok harici uygulamaya ve siteye de Google hesabınız ile bağlandığınız düşünülürse muazzam detaylı bilgi edilebiliyor sizinle ilgili. Dahası, Google Home örneğinde olduğu gibi fiziksel dünya ile de etkileşimde olan ürünler sayesinde verilerinizi doğrudan eylemlerinizden de toplayabilir.”

“Kaydedilen sesli aramalardan kendi sesinizi dinleyebilirsiniz”

Bizi bizden iyi tanıyan biriyle karşı karşıyayız. Peki tam olarak hangi bilgileri topluyor derseniz, cevabını şöyle veriyor Şener: “Yatma kalkma saatinizden gün içindeki konumunuza, en sık görüştüğünüz kişilerden sevdiğiniz filmlere ve hatta siyasi görüşünüze kadar bilgi sahibi olabiliyor. Lokasyon bilgisine sahip olduğundan ne zaman, nerede olduğunuzu da biliyor. İlginç bir örnek olarak Google sesli arama sonuçlarını da kaydediyor. Yani sisteme girip kendi sesinizi dinleyebilirsiniz! Google'ın hakkınızda hangi bilgilere sahip olduğuna dair detaylı bilgiye erişmek mümkün. Bize açıklanmayan ancak toplanan farklı veri türleri de mevcut olsa gerek. Mobil cihazların hareket sensörleri üzerinde toplanan vücut bilgileri de hesaba katılınca, bir istihbarat servisinin bundan 10 yıl önce hayal dahi edemeyeceği derinlik ve genişlikte veri sahibi olabiliyorlar.”

Yapay zeka alanındaki gelişmelerin veri madenciliğinin çok sofistike hallere bürünmesini sağladığını ve bu sayede platformların kullanıcı verisini psikografik hedefleme için kullanabildiğini söyleyen Şener, konuya dair örneklerini de şöyle sıralıyor: “Özellikle IBM Watson'ın pazarlama modülü bu konudaki en ilginç örneklerden. Politik iletişim alanında ise hem ABD başkanlık seçimlerinde hem de Brexit referandumunda bu psikografik tekniklerin yoğun şekilde kullanıldığını gördük. Özellikle Cambridge Analytica isimli firmanın çalışmaları çok dikkat çekti ve tepki topladı.”

Bu verilerin kişi bazlı değil meta veri olarak kitleler için toplandığını iddia etseler de her veri öbeği bir kullanıcı ile ilişkilendirilerek saklanıyor. Bunun da her zaman bir risk taşıdığınıysa şöyle açıklıyor Şener: “ Yani teorik olarak, sizin spesifik bilgileriniz, sizinle ilişkilendirilmiş olarak bir yerde mevcut ve işler kötü giderse, Google’dan daha kötü niyetli birilerinin eline geçme ihtimali az da olsa mevcut.”

Google’ın takip ettiği online aktivitelerinizi incelemek isterseniz bu linke bakabilirsiniz: https://myactivity.google.com/myactivity?utm_source=help