2019’un son günü, her biten yılın sonunda yaptığımız gibi, en güzel dileklerimizi dileyip bin bir umutla yeni bir yıla adım attık. Daha ilk günlerinden itibaren tüm hayatımıza damga vuracak, yaşama karşı bakış açımızı değiştirecek, varoluş sebebimizi sorgulatacak felaketlerle dolu bir üç ay geçirdik. Peki, bu süreçte zihinsel sağlığımızı korumak için neler yapabiliriz? Psikolog Nilüfer Sancar’dan akıl sağlığımıza iyi gelecek öneriler aldık.
Deprem ve çığ gibi doğal afetler, uçak kazaları, savaşlar ve son olarak da tüm insanlığı etkileyen, hepimizi evlerde kalmaya mahkum eden, daha öncesinde hiç deneyimlemediğimiz bir sürecin içine girmemize neden olan Koronavirüs… Tüm dünya çok zorlu bir sınavdan geçiyor. Bu sınavı sağlam olarak atlatabilmek için öncelikle zihinsel sağlığımızı koruyabilmemiz çok önemli. Psikolog Nilüfer Sancar süreci hasarsız geçirebilmemiz için gerekli ipuçlarını bizimle paylaştı.
Travmanın sebebi olayları algılama biçimimiz
2020 yılının henüz başında yaşadığımız felaketler listesi epey uzun; savaş ve savaşın getirdiği birçok olumsuzluk, deprem ve çığ gibi doğal afetler, kazalar ve hayatlarını kaybedenler ve nihayetinde tüm dünyayı etkisi altına alan ölümcül bir salgın. Bu olaylar, felaket diye nitelendirdiğimiz travmatik olaylardır. Travma sırasında depresif duygu durumu, umutsuzluk, korku, panik ve çaresizlik duyguları yaşanır. Buna karşı dikkat edilmesi gereken ilk şey olayları algılama ve yorumlama şeklimizdir. Olayları algılama şeklimiz, olaylar hakkındaki önceki bilgilerimize ve şu anki ihtiyaçlarımıza göre şekillenir. Geçmişe bakarsak, felaket olarak adlandırılabilecek olaylar sürekli oluyor. Büyük afetler, büyük savaşlar, dönemsel kıtlıklar, büyük kazalar, siyasi olaylar vb. Bu durum aslında herhangi bir yıla özgü değil.
Peki, biz niye bunu kabullenmekte zorlanıp sorunsuz bir yıl istiyoruz? Biz niye her sene,“Bu yıl çok güzel olsun” beklentisi ile seneye başlıyor, sonrasında “Daha ne kadar kötü olay yaşanabilir” diye hayıflanıyoruz? Çünkü algılama şeklimizi belirleyen ihtiyaçlarımız artık daha benmerkezci ve hazza yönelik. Refah düzeyinin artması, insanların istediklerine daha kolay ulaşması, sosyal medya üzerinden yarattığımız ideal benlikler ve sahip olduklarımızın artması bizi “ben” ve “haz” odaklı bir topluma doğru götürdü.
Benmerkezci bakışı kırmak gerekiyor
Çağımızın yeni hastalığı “ben ve haz odaklı yüceltme”. Ben değil, biz ve ben diyerek ve en iyisiyle değil, var olanla doyup şükrederek yaşamak, bu sorunun çözümünün ilk adımı. Kabul ve şükür, diğer insanlara saygı ve sevgi ilk şart. Sonraki aşama ise irade. Benmerkezci algı isyan edip hayıflanırken, kabul gösteren algı sorumluluklarını araştırıp sıkıntılarla başa çıkmaya çalışır. Zekâ ve hayatta kalma becerisi, problemlerle başa çıkıp uyum sağlama becerisidir.
Her şeyin güzel olmasını hayalperest bir şekilde beklemek yerine yeni yıl ile ilgili algımızı farklılaştırabiliriz. Yeni senede de iyi ve kötü olaylar yaşayacağımızı ve üstesinden gelmek için elimizden geleni yapacağımızı düşünmek iyi bir başlangıç olabilir. Olumsuzluklarla karşılaştığımızda sorumluluklarımızı yerine getirip ardından tevekkül gösterirsek yaşananların yıpratıcı etkisinden bir nebze kurtulabiliriz. Korku, panik ve üzüntü kaçmamız gereken duygular değil, yaşayıp öğrenmemiz gereken hislerdir. Mükemmel hayat yoktur. Beklentilerimizi gerçekçi düzeye çekip irademiz ile olaylarla başa çıkma çabası göstermemiz bizi ayakta ve işlevli tutar.
Evde verimli olmanın yolları
Evde geçirilen sürede, modern hayatın sunduğu maddesel zevkler yerine, kaliteli iletişim, geçmişi ve geleceği gözden geçirme, duygu ve düşünceleri paylaşma, evde bir şeyler üretme gibi faaliyetler yapılabilir. Daha da önemlisi, bir şeylerden yoksun kalma tecrübesini yaşamalı ve bu durumdan dersler çıkarmalıyız. Neler yaparak mutlu olacağınızı, kendi başınıza nasıl zaman geçirebileceğinizi öğrenmek için çok doğru bir an. Tüm insanlık belki de şu an bu durumu sorgulamalı ve sıkıntıların üstesinden gelmelidir. Elimizdekilerin değerini yeniden anlayıp, hayata bambaşka bir çerçeveden bakmak için sunulmuş bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz.
Çocukların sorularına ciddiyetle cevap verilmeli
Evde geçirilen sürede çocuklara model olduğumuzu, onların algılarını bizim oluşturduğumuzu unutmamamız gerekiyor. Panik ya da umursamaz tavırlar yerine, ciddiye alan ve irade gösteren bir tavrımız olmalı. Tüm sorularını makul şekilde cevaplamalıyız. Olayları anlayabilecekleri bir şekilde açıklamalıyız. Onları korkutmamalı, panik havası yaratmamalı, aynı şekilde onları tamamen olaylardan uzak tutarak korumaya çalışmamalıyız. Çünkü onlar da hayatta olumsuzluklar olabileceğini bilerek gerçek beklentilerle büyümeli, sorunlarla başa çıkmayı öğrenmelidirler.
Karantina günlerinde neler yapmalıyız?
Travmatik olaylarda ve ihtiyaçlarımızdan mahrum kaldığımız acil durumlarda bize yardımcı olacak adımlar şöyle;
- Günlük yaşam düzenimizi bozmamalıyız. Öğünlerimizi, uyku düzenimizi, rutin aktivitelerimizi devam ettirmek şart. Ev işlerini ve kişisel bakımı bir kenara bırakıp, sürekli salgını düşünmek ve haber takip etmek, kaygı ve depresyonu artırır.
- Açık havada bulunmak önemli. Temiz hava ve gün ışığı vücudumuzun en önemli ihtiyaçlarıdır. Sokağa çıkmasanız bile apartmanın bahçesinde ya da balkonunuzda vakit geçirebilirsiniz.
- Sessiz bir şekilde oturup derin derin nefes alarak kendine odaklanmak iyi gelir. Nefes egzersizi vücudumuza maksimum oksijen gitmesini sağlar ve kendine odaklanmak beynin serbest çalışmasını tetikler, kaygıdan uzaklaştırır. Çocuklara bu egzersizi öğretip yaptırmak onların zihinsel faaliyetlerini de artırır.
- Karşılıklı iletişim kurmak şart. Telefonda sevdiklerinizle duygu ve düşüncelerinizi mutlaka paylaşın.
- Yapıcı ve öğretici konuşmalar yapmak gerekiyor. Yaşanan olayların bize ne öğrettiği, sorunlarla başa çıkma stratejileri, vb. konular üzerine sohbet etmek sizi motive eder.
- Daha önce yapmadığınız yeni şeyler yapın. Mesela yeni bir konu araştırın, hiç okumadığınız bir tür kitap okuyun, hiç denemediğiniz bir yemeği yapın. Yeni şeyler öğrenmek beyni hızlı bir şekilde çalıştırır, kaygıdan uzaklaştırır, zihinsel aktiviteye odaklanmanızı sağlar. Aynı zamanda hiç beklemediğiniz bir doyum ve mutluluk olanağı yaratır.
- Son olarak da tevekkül ve şükür gerekli. Çocuklarınıza ve birbirinize duyduğunuz şükran ve inanç hayatın değerinin farkında olmanızı sağlar, bu da en güçlü ilaçtır.