“Sahnede ben de yenilmez hissediyorum bazen”

“Sahnede ben de yenilmez hissediyorum bazen”

Türkiye, her geçen gün sayısı artan stand-up mekanları ve komedyenlerle birlikte sahne sanatlarında yeni bir döneme girdi desek yanlış olmaz. Her ne kadar ülkemiz meddahlık ve tuluat tiyatrosu ile bu alana aşina olsa da stand-up alanında son yıllarda bir devrim yaşıyor. Bu büyük dönüşümün önemli isimlerinden Tuba Ulu namı diğer Lady Malumat ile hem bu gelişimi hem de kendi yolculuğunu konuştuk.

Henüz sizi tanımayanlar için kendinizden kısaca bahseder misiniz?

1981 yılında İstanbul’da doğdum. Çocukluğum ve gençliğim Beyoğlu’nda geçti. Tiyatrolar ve sinemalar evimize bakkal kadar yakındı, dolayısıyla benim oyun alanım da buralar oldu. 13 yaşımda drama eğitimi almaya başladım ve aralıklarla hep sürdürdüm eğitim almayı. Reklamcılığa başladığımda uzun bir ara verdim tabii ama bu sefer de reklam yazarlığı yaptığım için yazma deneyimi edindim. 17 yıllık reklam kariyerimin stand-up metinlerime büyük katkısı oldu.

Reklamcılık alanından stand-up kariyerine nasıl geçiş yaptınız?

Yıllarca çok büyük ajanslarda çalıştım. Büyük reklam kampanyalarına imza attım, ödüller aldım ama bir yanımda hep sahnede olmak isteği vardı. Tiyatro kanınıza girdi mi bünyeden atamıyorsunuz. Klasik tiyatro yapmak istemiyordum hatta oyuncu olmak dahi istemiyordum. Hikaye anlatıcısı olmaktı hayalim. Bunları birleştirince metinlerini benim yazdığım ve sahnede anlattığım ne olabilir dedim. Stand-up yapmaya karar verdim.

Tuba Ulu
Tuba Ulu

Lady Malumat adı nereden geliyor? Varsa hikayesini dinlemek isteriz.

Lady Malumat reklamcılık alışkanlığıyla bulduğum bir isimdi. Konsepti olan bir şey olsun dedim. Lady Marmelade ilham oldu. Dedim müziğiyle ismiyle bir bütün olur. Sonra da sevdim bu ismi. Mahlastan vazgeçtiğim bir sırada eski kreatif direktörüm “yapma” dedi. “Bu isimde iş var. Bununla yapalım senin afişleri.” Öyle başladı ve devam ediyor.

Mizahı nasıl tanımlarsınız peki? Bizi güldüren her şey mizah mıdır mesela? Sınırları var mıdır, olmalı mıdır?

Herkesin mizah anlayışı farklı. Ben taklide gülmem mesela. Ama Ata Demirer gibi çok iyi yapanlar var. Neden? Sadece taklit yapmıyor çünkü içinde fikir de var. Bir hayvanı konuşturuyor mesela dolayısıyla yaratıcı. Bakış açısı olan mizahı seviyorum ben. Benim göremediğim ya da görüp ifade edemediğim bir şeyi anlatan mizahı seviyorum. Günün sonunda güldürmekten daha önemli oluyor bu benim için.

Hem stand-up hem de diğer güldürü gösterilerinin (Konuşanlar, Çimen vb gibi mesela) sayısı hızla arttı. Hatta online ve offline birbirini besler hale geldi. Bunun miladı ne sizce veya yükselişe geçtiği kırılım noktası ne sizce?

Kırılma noktası pandemi olabilir. Gülmeye deşarj olmaya ihtiyacımız vardı. Hâlâ da var. Bir de Netflix ile birlikte gelen bir stand-up kültürü oluşmaya başladı. Bunun da etkisi var.

Açık mikrofon konseptiyle yeni yeni tanışıyoruz. Şahsen gelecekte çoğu barın bir stand up mekanına dönüşmesi, rastgele bir barda gülüp çıkma fikri beni çok heyecanlandırıyor. Sizce bu hayalin ne kadar uzağındayız?

Bence uzak değil hatta artık yapılıyor. Stand-up gösterileri hızla mekanlara yayılıyor. Başka şehirlerden de çok talep var.

Gösterinizi hiç izlememiş bir seyirciye onu nelerin beklediğini söylersiniz?

Ben belirli bir metin üzerinden stand-up yapıyorum. Yeni yeni interaktif yapmaya başladım ve görüyorum ki seyircinin interaktife ilgisi daha fazla. Katılmak istiyor, anlatmak istiyor. Metin stand-up, bizim seyircimiz için mesafeli kalıyor biraz yani. Benimki ağırlıklı olarak metin üzerinden gidiyor ama…

Pek çok il geziyorsunuz, haliyle farklı farklı seyirci profilleriyle karşılaşıyorsunuz. Seyirci en çok hangi konulara gülüyor? Hangilerinden rahatsız oluyor?

Daha önce de dediğim gibi seyirci onunla konuştuğunuzda daha çok bağ kuruyor. Daha yeni yeni alışıyoruz yani birbirimize. Zamanla herkesin kendi kitlesi olacak bu anlamda. Çok değişebiliyor çünkü neye gülüp neden rahatsız oldukları. Ben hikayelerimi buna göre değiştirmiyorum o yüzden.

Biraz SWOT analizi gibi bir soru olacak ama sahnede kendinize en çok güvendiğiniz ve en zayıf bulduğunuz yönleriniz neler?

Sahnede en güvendiğim şey sahne duruşum. Çünkü yıllarca sahnede vakit geçirdim, çalıştım, deneyimledim sahneyi. Stand-up ile başlamadım sahneye çıkmaya, öncesi var. Bir fark oluyor dolayısıyla. En zayıf noktam da aşırı gerçekçiliğim. O gün seyirci beş kere değil de üç kere güldüyse iyi geçmemiştir benim için gösteri. “Ama güldüler” diyorlar, “hayır yeterli değil” diyorum.

İzleyenler bilir, The Marvelous Mrs Maisel dizisindeki komedyen karakter Miriam’ın gündelik hayattaki haliyle sahnedeki hali arasında biraz fark var. Sahnede daha özgüvenli daha cesur, daha gamsız. Sahneye çıktıktan sonra sizde de oluyor mu bu tip değişimler?

Oluyor. Sahnede ben de yenilmez hissediyorum bazen. Anlattığım hikaye ne olursa olsun... Kendimi yererken bile bir özgüven hissediyorum. Aslında “overthinker” dedikleri aşırı düşünme bağımlısı biriyim mesela. Sahnede rahatım ilginç bir şekilde. İndikten sonra ise olanlar oluyor!

Hayattaki en büyük ilham kaynağınız nedir? Mesleğinizdeki de keza…

İlham kaynağım yaratıcı ve üretken insanlar. Onlarla aynı havayı solumak aynı gezegende yaşamak bile iyi hissettiriyor. Yetenek kabiliyet inanılmaz etkilendiğim bir şey insanlarda.

Stand-up konusunda yetenekli olduğunu düşünüp nereden başlayacağını bilemeyenlere en önemli tavsiyeniz ne olur?

Yazabildikleri kadar hikaye yazıp çıkabildikleri kadar çok sahneye çıksınlar. Yani ben öyle yaptım ve yapıyorum.