Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi’nin 2012 yılında hayata geçirdiği “Köyünü Yaşat Projesi” Sakarya’nın Gölpazarı ilçesine bambaşka bir görünüm kazandırdı. Proje sayesinde ilçenin mimari, sosyolojik ve tarım altyapısı geliştirildi.
Göç, Türkiye’nin en belirgin sosyolojik sorunlarından biri. Bu soruna bir yerden çözüm bulmayı amaçlayan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi’nin altı yıl önce başlattığı “Köyünü Yaşat Projesi”, göç veren ilçe ve köylerin mimari ve sosyolojik olarak güçlendirilmesi için çalışmalarını sürdürüyor. Proje, özellikle Osmanlı mimarisine sahip evlerin restorasyonunu yapmayı, köylerin sosyal ve ekonomik olarak daha ferah bir seviyeye gelmesini hedefliyor.
Bu yapıcı projenin detaylarını, projenin planlayıcısı ve koordinatörü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Dr. Ümit Arpacıoğlu’yla konuştuk.
“Kırsal alanlar canlandıkça, şehirlerde daha az beton bina yapılır”
Köyünü Yaşat Projesi nasıl ortaya çıktı?
Kırsal alanlarla ilgili projeler Mimar Sinan’da zaten geleneksel olarak yapılıyordu. Öğrenciliğim sırasında hocalarımdan, eski ve geleneksel mimariye değer vermeyi ve koruma yöntemlerini öğrenmiştim. 2009 yılında kırsal alanlarla ilgili bir Avrupa Birliği Projesi yaptık. Köylülere evlerini yenilemeleri için projeler çizdik. Ama bir şekilde gördük ki çizdiğimiz bu projeler köylülere tam olarak ulaşamıyordu.
Sonrasında, 2012 yılında “Yeşil Binalar” adıyla büyük bir projeye başladık ve üniversitemizde bu konuyla ilgili bir birim kurduk. Yaklaşık 2 milyon TL’lik bir hibe aldık. Bu projeyi gerçekleştirirken birçok mecradan bilgi ve görüş aldık. Bakanlıklar, akademisyenler ve öğrencilerden aldığımız fikirler yolumuzu aydınlattı.
Köyünü Yaşat Projesi, 2009 ve 2012’deki projelerimizin bir sentezi olarak ortaya çıktı.
Köyünü Yaşat Projesi’nin özü nedir?
Kırsal alanları doğru şekilde yenileyebilirsek, koruyabilirsek yeni bir bina yapma eylemimiz azalabilir. Kırsal alanlar canlandıkça, şehirlerde daha az beton bina yapılır. Bu gerçekçi bir ekolojik tavır aynı zamanda.
Bu projenin sadece bir mimarlık projesi olarak algılanması yanlış. Mimarlık, iç mimarlık, turizm, sosyoloji, gençlik ve kadın sorunları hatta tarım alanlarını da kapsıyor. Bu bir bütünleşik bir bakış açısı ile meydana gelmiş bir proje. Sadece mimariyi düzeltirsek, sadece görünüşü düzeltiriz. Sadece tarımı düzenlersek mimari ihtiyaçlar eksik kalır. Sadece sosyolojiyi ele alırsak da elle tutulur ihtiyaçlar havada kalıyor. Bu üçünü aynı ölçüde ele aldığınızda ise köylüye değerini hatırlatacak bir altyapı kurmayı başarıyorsunuz.
İlk adım Bilecik
Proje nasıl hayata geçti?
Önce bir örnek alan belirledik. Sakarya’nın Bilecik ilçesi projenin ilk alanıydı. İlk öğrenci gruplarımızla 2012 yılında Bilecik Bölgesi’ne gittik. Bilecik’i seçmemizin sebebi, üç büyük ilin ortasında kalmış, göç veren ve doğal güzellikleriyle çok özel bir yer olması. Yine göç sebebiyle bölgede ekonomik problemler çok fazlaydı.
2013 yılında Sakarya Bölgesi’ni bir hayli gezdik, Hatta Bursa sınırına kadar köyleri dolaşıp araştırmalar yaptık. Bu araştırmalarımızın sonucunda bölgedeki en sorunlu, en çok göç veren, şehirleşmenin daha başlamadığı ve Anadolu mimari yapısını en koruyan ve çalışılması en uygun yer olarak Bilecik Gölpazarı ilçesini belirledik. Gölpazarı Belediyesi de bize çok sıcak yaklaştı. Belediye Başkanı Vedat Kazıcı bize en başından beri çok yardımcı oldu. Böylece Gölpazarı ilçesine bağlı 40 kadar köye girdik ve çalışmalar yapmaya başladık.
Bu geniş projede nasıl ilerlediniz?
Öncelikle belediyelerle iletişime geçip bu alanlarda çalışma yapmak istediğimizi söylüyor ve projemizi anlatıyoruz. Sonrasında, bu konuda çalışmak isteyen akademisyenlere ulaşıyoruz ve tespit çalışmaları yapıyoruz. Akademisyenlerden oluşan bir grup ile arabalarımıza atlayıp bölgedeki köylere gidiyoruz. Notlar alıyor, fotoğraflar çekiyor ve sonrasında bu bilgileri masaya koyup tartışıyor ve hangi köylerde nasıl çalışmalar yapabileceğimizi ortaya koyuyoruz. Yaz aylarında öğrenci staj programları organize edip bölgeye gidiyoruz.
Öğrenciler çıraklık yapıyor
Öğrenciler bu projeden nasıl yararlandı?
Her öğrenci ilçeye kendi çadırlarıyla geliyor ve iki hafta kalıyor. Saat 7.00’de kalkıyor, kahvaltıdan sonra 8.30’da gelen ustalarla restorasyon çalışmalarına başlıyorlar. Bir anlamda ustaların çıraklığını yapıyorlar. Bu çalışma öğle yemeği dışında saat 18.00’e kadar sürüyor. Saat 18.00’den sonra ise proje çiziyorlar. Öğrenciler arasında, mimarlık, şehir bölge planlama, heykel, seramik ve fotoğraf öğrencileri var.
Öğrencilerin bir görevi de köyün ihtiyaçlarını tespit etmek. Köyde geziyor, insanlarla konuşup sorunlarını dinliyorlar. Sonra bunları bize rapor ediyorlar. Mesleklerine başlamadan önce yaptıkları bu iş onlara büyük katkı sağlıyor.
Bakanlık projeye nasıl yaklaştı?
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın “Kırsal Alanlar Birimi” ile görüştük. Bu bölgelerle ilgili belirlediğimiz sorunları onlarla paylaştık ve birlikte çalışmanın yollarını aradık. Bunun sonucunda Ankara’da bir çalıştay yaptık. Bu konuyla ilgili akademisyenleri, dernekleri ve devlet erkanını bu çalıştaya dahil ettik. Tüm bu birimler bir masaya oturdu ve kırsal alanların sorunları tartışıldı. Bu çalışmanın sonucunda bir rapor ve küçük bir kitapçık yayınladık.
Sonra projeyi direkt bakanlığa sunduk. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı projeyi çok beğendi. Hatta o zamanki bakanımız İdris Güllüce projenin adının isim babası oldu. Ancak projeyi devletle çok iç içe yürütünce “Köyleri yıkalım, mütehitlerimiz gelsin yeniden yapsınlar” durumuna dönüştü. Biz, koordinasyonu sağlayanlar olarak bu sistemden korktuk, bakanlıkla yollarımızı ayırdık.
Devlet desteği olmadan devam etmek zor olmadı mı?
Mimar Sinan Üniversitesi olarak sadece bir köy seçelim, kafamızdaki projeyi orada gerçekleştirelim kararı aldık. Artık Bakanlıkla birlikte çalışmadığımız için bütçemiz çok küçüldü. Bu yüzden Gölpazarı’nın Tongurlar Köyü’nü pilot bölge olarak seçip orada çalışmaya başladık. Tongurlar, bölgenin en küçük ve ilçeye en yakın köyü.
Tongurlar Köyü’ne bu proje neler kazandırdı?
Evlerin restorasyonu yapılmaya başladı. Önce bir aileyle anlaşıp evlerinin tüm restorasyonunu yaptık. Böyle bir çok evi yeniledik. Heykeltraşlar köy dokusuna uygun çeşmeler yaptı. Köylüler bizden bir bisiklet yolu istedi mesela. Hemen Adalar Belediyesi’ne gittik ve oradaki unutulmuş bisikletleri ilçeye getirdik. Sonrasında öğrenciler bir bisiklet kulübü projelendirdi. Hemen sponsorunu bulduk ve inşaatını yaptık. Tarımla ilgili “Kara buğday ekimi” projesine destek olduk. Şehir Bölge Planlama bölümünden arkadaşlarımızı bölgeye götürüp, hangi köyde hangi ürünün ekilmesi gerektiğiyle ilgili çalışmalar yaptık. Kadınların örgütlenmesi için destek verdik.
Bunlar dışında seyir terasları projeleri ve meydan projeleri çizdik. Osmanlı’dan kalma Taş Han ve çevresini düzenledik. Heykeltıraş Bülent Çınar çok değerli bir heykel yaptı.
Projeye başka üniversiteler destek verdi mi?
Bu projede artık sadece Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi yok. Projeyi sahiplenmeyip yaymanın daha doğru olacağını düşündük. Bu yüzden diğer üniversitelere gidip, görüşmeler yaptık. Şu an sekiz üniversiteyiz; İTÜ, KTÜ, Okan Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi, Zaim Üniversitesi gibi üniversitelerle iş birliği ve bilgi alışverişi yapıyoruz.
Projenin masrafları nasıl karşılanıyor?
Şu ana kadarki tüm masraflarımız sponsorlar, üniversitemiz ve belediye karşıladı. Bu sponsorlukları bulabilmek için çok çaba harcadık. Ayrıca okulumuz Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi bölgede bir yaz okulu açtı ve orada çalışan öğrenci ve akademisyelerin yemeklerini karşıladı. Ayrıca ilçe belediyesi yiyecek desteği verdi. Diğer masraflarımızı karşılayan bir ana sponsorumuz var. Işıklar Yapı Ürünleri en baştan beri ana destekçimiz. AKG Gazbeton ve Hilti de bize destek olmuş firmalar. Bütçemiz inanılmaz derecede düşük. Bu kadar yararlı işi yılda ortalama 50-60 bin Lira arasında bir bütçeyle döndürüyoruz.