1 Temmuz Kabotaj Bayramı: Denizlerde egemenlik ve güvence

1 Temmuz Kabotaj Bayramı: Denizlerde egemenlik ve güvence

Türk bayraklı gemilerin güvence altına alınması, kanun kadar gemi gövdesinden taşıdığı yüke, mürettebattan çevreye kadar pek çok bileşenin sigorta ile korunmasına da bağlı.

Her yıl 1 Temmuz'da kutlanan “Denizcilik ve Kabotaj Bayramı”, Türkiye'nin denizlerdeki egemenliğinin, bağımsızlığının ve ticari gücünün simgesi olarak bir gurur vesilesi. Türkiye’ye özgü bir bayram olan Kabotaj Bayramı’nın adındaki kabotaj kelimesi hukuki bir terim olan “cabotage”dan gelir ve yabancı bir taşımacılık firmasının iç hat taşımacılığı yapması anlamındadır. Birçok ülkede bu konuda yasal düzenlemeler vardır ancak Türkiye’de olduğu gibi bir atıfla ulusal egemenliğin sembolü olarak bir bayram şeklinde kutlanmaz.

Kabotaj Kanunu (Kanun No. 815), 19 Nisan 1926 tarihinde TBMM tarafından kabul edildi. Kanuna göre Türkiye’nin sahil şeridindeki iç su taşımacılığının yalnızca Türk bandıralı gemiler tarafından yapılabilir. 1 Temmuz 1926 tarihinde yürürlüğe giren yasa o tarihten itibaren her yıl 1 Temmuz’da önce “Kabotaj Bayramı”, günümüzde ise “Denizcilik ve Kabotaj Bayramı” olarak kutlanıyor.

Kabotaj Kanunu’na göre Türk bayrağı taşıyan gemilerin Türkiye karasularında ayrıcalıklı taşıma hakkını elde etmesi, denizcilik sektörünün de önünü açtı. Ancak egemenlik kadar önemli olan bir başka kavram daha var ki o da güvence.

Denizcilik, birçok belirsizlikle iç içe yaşayan ve gelişen bir sektör. Havanın bir anda değişmesi, rotadaki riskler, taşımanın yapıldığı limanlardaki politik veya teknik koşullar, yükte meydana gelebilecek hasarlar ya da gemide oluşabilecek hasarlar… Tüm bu senaryolar ve daha fazlası, ticari faaliyetlerin sürdürülebilirliğini doğrudan etkileyebilir. İşte bu nedenle deniz sigortaları, sektörün sessiz ama vazgeçilmez güvencesi olarak öne çıkıyor.

Özellikle son yıllarda yaşanan deniz kazaları, yük kayıpları, çevre felaketleri ve küresel lojistikteki aksamalar, risk yönetiminin zorunluluk haline geldiğini gösterdi.
Özellikle son yıllarda yaşanan deniz kazaları, yük kayıpları, çevre felaketleri ve küresel lojistikteki aksamalar, risk yönetiminin zorunluluk haline geldiğini gösterdi.

Türkiye’de hem iç sularda hem de açık denizlerde gerçekleşen taşımacılığın artması, ithalat ve ihracat hacmimizin büyük oranda deniz yoluna dayanması, deniz sigortalarının yalnızca bir yasal zorunluluk değil, stratejik bir ihtiyaç olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

Kabotaj hakkı sayesinde Türk bayraklı gemiler kendi sularımızda faaliyet gösterebiliyor, ancak bu faaliyetlerin güvence altına alınması için gemi gövdesinden taşıdığı yüke, mürettebattan çevreye kadar pek çok bileşenin sigorta ile korunması şart. Bu noktada gemi sigortaları, yük sigortaları ve sorumluluk sigortaları gibi farklı başlıklar devreye giriyor. Her biri, denizcilik operasyonlarının farklı bir yönünü teminat altına alarak sektördeki yatırımcıdan ihracatçıya kadar herkesi koruma altına alıyor.

Deniz sigortaları, deniz taşımacılığı sırasında oluşabilecek çeşitli risklere karşı güvence sağlayan sigortalar. Temel olarak gemi (tekne) sigortası ve yük (emtea) sigortası olarak iki ana gruba ayrılıyor. Gemi sigortası; geminin kendisine, makinelerine ve donanımına gelebilecek hasarları kapsarken yük sigortası deniz yoluyla taşınan malların limandan limana kadar olan süreçte uğrayabileceği zararlara karşı teminat sunuyor. Ayrıca çarpma, batma, yangın, kötü hava koşulları, korsanlık, yük kaybı gibi deniz kaynaklı tehlikeler de kapsam dahilinde bulunuyor. Bazı poliçeler, gemi personelinin yaralanması, üçüncü kişilere verilecek zararlar veya çevre kirliliği gibi ek riskleri de içerebilir. Bu nedenle deniz sigortaları, uluslararası ticaretin güvenli şekilde yürütülmesinde de son derece kritik bir rol oynar.

Özellikle son yıllarda yaşanan deniz kazaları, yük kayıpları, çevre felaketleri ve küresel lojistikteki aksamalar, risk yönetiminin sadece finansal değil, aynı zamanda operasyonel bir zorunluluk haline geldiğini gösterdi. Bu açıdan bakıldığında deniz sigortalarının yokluğunda yaşanabilecek bir tek aksaklığın, şirketlere milyonlarca lira kayıp olarak dönebileceği rahatlıkla söylenebilir.

Kabotaj Kanunu, denizlerde bağımsızlığı sağladıysa, deniz sigortaları da bu bağımsızlığın ekonomik teminatı. Türk denizciliğinin büyümesi ve dünya deniz ticaretinde daha güçlü bir yer edinmesi ancak bu risklerin öngörülüp teminat altına alınmasıyla mümkün. Unutulmamalıdır ki denizlerde yalnızca yol değil, riskler de sürekli değişir. Doğru teminatlarla bu riskleri bertaraf etmek ise artık bir lüks değil, zorunluluk.