Bugün, 12 Mart İstiklal Marşı'nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü. Bu vesileyle Türkiye'nin milli marşının kabul edilişinin öyküsüne ve Ersoy’un yaşamına doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.
Ersoy, para ödülü olduğu için yarışmaya katılmadı
Kurtuluş Savaşı sürerken Türkiye Büyük Millet Meclisi, milli marş yazılması için bir yarışma organize edilmesine karar verdi. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlenen ve 25 Ekim 1920'de Hakimiyet-i Milliye gazetesinde kazananın 500 lira ile ödüllendirileceğinin duyurulduğu yarışmaya, 23 Aralık 1920 tarihine kadar 724 eser katıldı. Tam anlamıyla milli duyguları yansıttığı düşünülen bir eser olmadığı gerekçesiyle yarışmayı kazanan olmadı. Tabii ki bu eserler arasında, dönemin ilk milletvekillerinden biri olan şair Mehmet Akif Ersoy'un şiiri yoktu. Çünkü Mehmet Akif Ersoy yarışmaya katılmadı, sebebi ise yarışmada para ödülü olmasıydı. Ancak Ersoy, ödül almayacağını belirterek bu ölümsüz eseri Tacettin Dergahı'nda 10 gün içinde tamamladı. 17 Şubat 1921'de Sebilürreşad Dergisi’nin ilk sayfasında "Kahraman ordumuza" ithafen yayımlanan şiir, 1 Mart 1921’de Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi tarafından TBMM’de okundu. Alkışlarla ve coşkuyla dinlenen, Mehmet Akif Ersoy'un kahraman Türk ordusuna yazdığı şiir, 12 Mart 1921 tarihinde ise Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından İstiklal Marşı olarak kabul edildi. Ersoy, kazandığı ödülü kadın ve çocuklara meslek öğreten Darülmesai’ye bağışladı.
Öğrenmeye ve şiire olan tutkusu
1873 yılının Aralık ayında, İstanbul Fatih’te doğan Mehmet Akif Ersoy çocukluğunu; küçük yaşta Arnavutluk'tan İstanbul'a gelen, eğitimini burada alan ve Fatih Medresesi’nde müderrislik yapan babası Mehmet Tahir Efendi; aslen Özbekistan Buharlı olan Tokatlı bir aileden gelen annesi Emine Şerife Hanım ve kardeşi Nuriye ile birlikte geçirdi. Hayatı boyunca şair, bilim insanı, fikir insanı, mütercim, Sebilürreşad Dergisi’nin baş yazarı, TBMM Burdur Milletvekili gibi kıymetli unvanlara sahip olan Ersoy; doğrucu, ahlaklı, hassas, anlayışlı, inançlı, dürüst karakterini anne ve babasından aldı. Eğitim hayatına, babası Tahir Efendi’den aldığı Arapça dersleriyle başlayan Mehmed Akif, Emir Buhârî Mahalle Mektebi’nde, Fatih Mekteb-i İbtidâîsi’nde ve Mülkiye Mektebi Lisesi’nde eğitim gördü. Özellikle yabancı dil alanına ilgi duyan Mehmed Akif; Türkçe, Arapça, Acemce, Fransızcada çok başarılı oldu. Kendisinin şiir tutkusu da bu yıllarda başladı. Ersoy şiir okumaya, Fuzûlî’nin Leylâ ve Mecnûn adlı eseriyle başladı.

Edebiyat sevgisiyle yolunu değiştirdi
1889 yılında babasının vefat etmesi üzerine, çalışma hayatına hızla atılmak için Mülkiye Mektebi Lisesi’nden Mülkiye Baytar Mektebi’ne (Bilimsel niteliklere sahip olan, ülkenin ilk veteriner hekimliği okulu) geçen Ersoy; büyük Fatih yangınına evini kaybetti, ailesi zor zamanlar geçirdi, fakat yılmadı ve 1893 yılında eğitim hayatını başarıyla tamamladı. Ziraat Nezareti Umûr-ı Baytâriye ve Islah-ı Hayvanât umum müfettiş muavinliği ile çalışma hayatına başlayan Mehmet Akif Ersoy, farklı bölgelerde bulaşıcı hayvan hastalıkları üzerine çalışmalar yaptı. Ordu için gerekli alımları yapmakla görevlendirildiği Şam ve civarında sık sık seyahat etme, halkı tanıma fırsatı buldu.
Bu geziler sırasında; Fahreddin er-Râzî, Hüccetü’l-İslâm İmam Gazzâlî, Hâfız ve Sa‘dî-i Şîrâzî gibi isimlerin eserleriyle tanıştı. Yıl 1895’i gösterdiğinde; Gayret, Hazîne-i Fünûn, Resimli Gazete, Mekteb, Servet-i Fünun gibi edebiyat dergilerinde yazıları yayınlanmaya başladı. İstanbul’da memuriyeti devam ederken, Halkalı Ziraat ve Çiftlik Makinist Mektepleri’nde eğitim verdi. Sırât-ı Müstakim Dergisi’ni (Sebilürreşad Dergisi) çıkarmaya başlayan Ersoy, İstanbul Darülfünunu Edebiyat Şubesi Osmanlı Edebiyatı Müderrisi oldu. İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin Şehzadebaşı Kulübü, Dârüledeb, Baytar Mekteb-i Âlisi Me’zûnîni, Dârü'l-Hilafeti'l-Aliyye Medresesi, Müdafâa-i Milliye Cemiyeti gibi birçok önemli yerde görevlerde bulundu. Çalışma arkadaşına yapılan haksızlıktan dolayı 1913 yılında memuriyetten istifa eden Ersoy, fikir ayrılıkları nedeniyle İstanbul Darülfünunu’ndaki görevini de bıraktı. Bu arada Ersoy’un Sebilürreşad Dergisi hükümetler tarafından birkaç kez kapatıldı. Mehmed Akif Ersoy, Milli Mücadele hareketine katılmak dışında, cephelerdeki askerlere milli mücadeleyi teşvik eden konuşmalar yaptı, camilerde vaazlar verdi. Yıllar içinde kitapları yayımlanmaya başlandı; bunlardan en önemlileri Safahât, Süleymâniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Asım ve Gölgeler oldu.
Ersoy’un Mısır ve İstanbul’daki son yılları

Mehmed Akif Ersoy, Büyük Millet Meclisi’nin ikinci döneminde, aday gösterilmedi. 1923 yılında, dostu Abbas Halim Paşa’nın daveti üzerine Mısır’a gitti. İki yıl boyunca kış aylarını burada geçiren Ersoy, 1925 yılından 1935 yılında kadar ülkeye dönmedi. Ersoy yıllar içinde, Kahire’deki el-Câmiatu’l-Mısriyye’nin Edebiyat Fakültesi’nde Türk dili ve edebiyatı dersleri verdi ve Mısırlı ilim ve fikir adamlarıyla dostluklar kurdu. 1935 yılında rahatsızlanan Ersoy, hava değişimi için Lübnan ve Antakya’ya yolculuk yaptı. Hastalığının ağırlaşmasıyla birlikte, 18 Haziran 1936 tarihinde ülkesine dönen Mehmed Akif Ersoy uzun süre tedavi gördü. Ersoy’un tedavisinin uzun süreceği anlaşıldığında, kendisine İstanbul Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda bir daire tahsis edildi. Ersoy, 27 Aralık 1936’da Mısır Apartmanı’nda hayatını kaybetti.