“Tükettiğim filmi üretmek isterim”

“Tükettiğim filmi üretmek isterim”

Türkiye’de bağımsız filmlerle ilgili ağırkanlı, soyut ve belki de sıkıcı algısı oluşmuşken,
uluslararası festivallerinde büyük alış toplayan Taş ve Kaygı filmleri, bu algının yıkılacağına dair ilk sinyalleri verdi. Yapımcı Armağan Lale ile hem sinema mücadelesini hem de hazırlıkları süren iki yeni filmi 18+ ve Cemil Şov’u konuştuk. 

Kariyerine Pelin Esmer, Tolga Esmer ve Nida Karabol’la çalışarak başlayan, sonrasında bir süre yardımcı yönetmenlik de yapıp sonra yönünü yapımcılığa çeviren Armağan Lale, 2013’te Filmada’yı kurdu ve hayalindeki sinema üretimi için kolları sıvadı. Temmuz 2017’de Karlovy Vary Uluslararası Film Festivali’nde ilk uluslararası festivalini yapacak Taş ve South by Southwest’te öne çıkan kadın yönetmenlere verilen LUNA Gamechanger Ödülü’nü alan Kaygı, bu üretimin ilk uzun metraj mahsullerinden. Ve iki yeni film de yolda…

Filmada’nın nasıl bir sinema anlayışı var?

Sinema bir ekip işi ve yapımcılıkta yalnızca finans tarafında olmak bana göre değil açıkçası. O nedenle yönetmenle birebir diyalog kurabileceğim bir yapı oluşsun istedim ve kendimle ilgili bu ihtiyacı karşılamak için Filmada’yı kurdum. Aramızda başkalarının olmadığı, ekipçe birlikte üretebildiğimiz ortam yaratmaya çalışıyoruz ki yönetmen Ceylan Özçelik ve Barış Saylan ile bu diyalogu yakaladık. Bir yandan bağımsız film gerçeğini korurken öte yandan sinemanın gerekliliklerini es geçmemeye özen gösteriyoruz. Çünkü bu işi yaparken kendi tüketmediğim bir işi üretmek de istemem. 

Armağan Lale
Armağan Lale

Son film yani Kaygı, hayal ettiğiniz sonuçlara ulaştı mı?

Kaygı ortak yapımcı olarak dahil olduğum bir proje. Bugüne kadar da Ceylan ile tasarladığımız doğrultuda gitti ve ülkemizde film üretmenin zorluklarına rağmen istediğimiz gibi ilerliyor. Kaygı, dünya prömiyerini bu yıl Uluslararası Berlin Film Festivali’nin Panorama Special seçkisinde yaptı. Ardından ABD’deki South by Southwest’te Kuzey Amerika prömiyeri gerçekleşti ve kadın yönetmen tarafından yapılmış kurmaca filmler arasında ödül aldı. Festival yolculuğu devam ederken geçtiğimiz günlerde filmin Amerika satışını gerçekleştirdik. Bu satışı takip eden günlerde bir de Amazon’la anlaşma imzaladık. Altyazıyla film izleme alışkanlığı olmayan bir kitleyi etkileyip bir de ödül almak, bizim için ayrıca mutluluk verici. Bu arada ilk yurt dışı satışımızı da ABD’ye yaptık ki bu pek kolay bir süreç değildir normalde. Demek ki gösterdiğimiz özen ve sinema anlayışımız karşılık bulmuş.

Kaygı’nın politik bir yanı da var... Filmin en çok hangi yönüyle ilgili dönüşler aldınız?

Kaygı bir psikolojik gerilim ve evet, politik gerilim de diyebiliriz. Gerek yurt içi gerekse yurt dışı gösterimlerde ses tasarımından müziğine, sanat bakış açısına kadar birçok yönüyle ilgili olumlu dönüşler aldık. Sinemayı tüm sanat dallarının ve hayatın tüm anlarının birleşimi olarak görüyorum. Filmi üretirken de bunları hesaba katıyoruz. Gelen yorumlarda bunu seyirciye aktarabildiğimizi görmek çok kıymetli. Tabii eksiklerimiz de var ve eksiklerin neler olduğunu bilmek, bir sonraki filmde bize avantaj sağlayacak. 

Kısa film projeleriniz de oldu değil mi?

Evet oldu hatta eylül ayında sete gireceğimiz Cemil Şov adlı filmin bir de kısa filmini yapmıştık daha önce. Yönetmenliği Barış Sarhan’a ait bu film, bir AVM’de geçiyor. Güvenlik görevlisi olarak çalışan Cemil’in oyuncu olmak istediği trajikomik bir hikaye… Bu yıl Akbank Kısa Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü’nü aldı ve ardından birçok üniversite gezdi bu kısa film. Ayrıca İstanbul Film Festivali’nin direktörü Kerem Ayan’ın hayali olan ve Sema Kaygusuz’un aynı isimli hikayesinden uyarladığımız Kılçık isimli bir kısa film daha yaptık.

Cemil Şov, Taş ve Kaygı bakanlık desteği de almıştı. Desteği sadece bakanlıktan mı alabiliyorsunuz?

Maalesef Türkiye’de böyle. Amerika’da fondan ziyade stüdyolarla ve yatırımcılarla ilerlerken bizdeki sistemin Avrupa ile benzerlikleri olduğunu söyleyebiliriz ama oradaki fon sistemleri neredeyse şehirlere göre ayrılmış durumda. Bizdeyse tüm ülke bakanlığa bağlı. Haliyle destek alsanız bile bütçe oranları çok kısıtlı oluyor. Ayrıca yurt dışında destek başvurularının ne zaman yapılacağı bir yıl önceden belli oluyor ve yılda birkaç kez yapılabiliyor. Türkiye’deyse zamanlama hiç belli değil. Bir filmi ortalama üç yılda yaptığımız düşünülünce, biz de kendi kaynağımızın zamanlamasını bilemediğimiz riskli ve stresli bir sürece başlamış oluyoruz. Üstelik son gelişmeler gösterdi ki iyi bir projenizin olması, tasarıma harcadığınız emek bakanlıkta karşılık bulamayabiliyor. Birçok yönetmen ve yapımcı maalesef bunu deneyimi yaşamaya başladı.

Armağan Lale
Armağan Lale

Cemil Şov için aldığınız destek de bu durumda yeterli değil aslında...

Evet, aldığımız destek tüm bütçenin küçük bir kısmı ve geri kalanı toparlamak gerçekten zorlu bir yol. Tabii desteği alınca belli bir tarihte tamamlanması gerektiği için o da ayrı bir stres yaratıyor. Yatırımcı tarafında da ülkenin belirsizliği önemli bir etken, bu yüzden sürekli ertelemek zorunda kaldık ama artık eylülde sete giriyoruz. Filmin uzun metrajında Ozan Çelik, Alican Yücesoy ve Nesrin Cevadzade ile çalışacağız.

Diğer film (18+) nasıl bir hikaye anlatacak izleyiciye? Projede kimler yer alacak?

Senaristliğini ve yönetmenliğini yine Ceylan Özçelik yapacak. Kaygı’da çok uyumlu çalışınca onun ikinci filminde de birlikte yol almak istedik. 18+ türden beslenen bir kara komedi. Konusunun kadınlarla ve şiddetle ilgili olduğunu söyleyebilirim. Böyle bir meselenin kara komedi olarak işleyecek olması, uluslararası alanda da ilgi uyandırmış durumda. Amerika’da görüştüğüm çeşitli yapımcılar, filmi İngilizce çekmek isteyip istemeyeceğimizi sordular ve dahil olmak istediler. Fakat bu filmin neden Türkçe çekilmesi gerektiğini iyi anlattığımızı düşünüyorum. Dolayısıyla Avrupa ve Amerika ile sürecimiz devam ediyor fakat ana yapımcı olarak Türkiye’de kaynak yaratmakta zorlanıyorum. Bu da ister istemez süreci yavaşlatıyor. Başka ülkelerden filmin ana yapımcılığını oraya taşımak için teklif de alıyoruz. Umarım burada üretebilmeye devam ederiz. Ceylan şu an senaryonun ilk taslağı üzerinde çalışıyor. Dolayısıyla kast belli değil ama aklımızda bu filmde olmasını istediğimiz oyuncular var. Umarım zamanı gelince gönlümüzce şekillendiririz bu süreci de.

Bu filmin bir özelliği de yaşları 18’den büyük 8, 18’den küçük dört kadından oluşan bir kastı olması. Projenin ruhunu yakalayabilmek için kamera arkasında da kadın ağırlıklı bir kadroyla ilerlemeyi planlıyoruz.

18+ destek alabildi mi peki?

Hayır, projeyi geliştirebilmek için kaynak arıyoruz hala. Başlangıçlar biraz zorlu oluyor çünkü kültür-sanat destekçileriyle iletişimimiz kolay olmuyor. Yani arka planda nelere ihtiyaç olup olmadığından haberdar olamıyorlar. Ama şunu da söylemem gerek: Destek sadece nakit parayla da sınırlı değil. Kaygı’da çalıştığımız görüntü yönetmeni Radek Lazdcuk ekibin tek yabancı üyesiydi ve İstanbul’da birkaç hafta geçirmesi gerekiyordu. Sevgili Lale Platin, Adahan Otel’de sadece Radek’in konaklamasını sağlamakla kalmadı, bu süreçte Ceylan ve benim en büyük manevi destekçilerimizden biri oldu. En umutsuz ya da yorgun anlarımızda neşeli sesi kulaklarımızdayken, eli de hep omuzumuzdaydı. Ne mutlu ki Kaygı’yla beraber hayatımıza girmiş oldu.

Hangi filmi yapacağınıza karar verirken nelere dikkat ediyorsunuz?

Sinema filmi yapmanın süreci çok uzun ve stresli olduğu için yönetmenin rotasını netleştirmesi beni çok rahatlatan bir durum. Elbette birbirimizin niyetine olan güvenimiz de öyle. Örneğin Kaygı, 2015’te Ceylan’ın bakanlıktan destek aldığı bir projeydi. İstanbul Film Production ile anlaşmıştı, ana yapımcı orasıydı ama yurt dışı ortak yapımı, festival ve satış stratejisiyle ilgili desteğe ihtiyaçları vardı. Biz de bu noktada tanıştık, senaryoyu okudum, tüm materyallerini inceledikten sonra da parçası olmak istedim. Çünkü Ceylan ne yapmak istediğini biliyordu ve çok bunu çok iyi bir şekilde aktarmıştı. 

Armağan Lale
Armağan Lale

Bir yapımcı gözüyle sektördeki sanat filmi-gişe filmi ayrımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İzleyicideki sanat filmi algısı üzerinden gidince, festival bilgisini afişe koyarken iki kere düşünüldüğü bir ortamdan bahsediyoruz: Acaba ürkütücü olur mu? Çünkü bağımsız filmi, sadece belgesel izleyip caz dinleyenler tercih edermiş gibi bir algı var. Şahsi fikrim bu düşünceyi yaratan bağımsız filmlerin çokça üretildiği yönünde. Görsel bir iş yaptığımızı unutmamak gerek. Sadece hikaye anlatacaksak kitap yazmak gibi daha doğru bir yol var sonuçta. Ama bu durum kendi içinde de bir döngü yarattı sanırım. Sanat filmleri festivaller dışında izleyiciye ulaşamayınca, ister istemez festivallerdeki filmler ne yapıyorsa onun üzerinden bir üretim başladı. Bu da kaba tabiriyle hissedilmeden yapılan işleri doğurdu. Ben istiyorum ki anlattığımız hikayenin derinliği olsun ama izleyiciyi sinema salonuna davet ediyorsak teknik açıdan da onlara bir tatmin yaşatalım. Bu yüzden aynı hassasiyeti taşıyan yönetmenlerle çalışmak istiyorum.

Gişe filmlerine gelince, yönetmenlerle artistik süreci beraber götürme hevesiyle çalıştığım için senaryoyu iyi anlayabilmem ve tüm sürece katkı sağlayabilmem gerekiyor. Türkiye’de milyonlara ulaşan filmlerin senaryosu bana gelse, o tasarımı hakkıyla anlayacağımı, ele alabileceğimi düşünmüyorum. Bu da benim eksikliğim. Bir de dili önemseyen biri olarak, yaşantımızı olumsuz yönde etkileyen, şiddeti doğuran yaklaşımların yeniden üretimine katkı sağlamak istemiyorum. Bunu gişe filmleri özelinde söylemiyorum sadece. Umarım kendimi rahat ve faydalı hissettiğim yapımların içinde olmayı başarabilirim. Günün sonunda bu bir gişe filmi de olabilir. Bugünden yarına değişmeyeceğini biliyorum ama zamanla bizdeki sanat filmi-gişe filmi algısının da bizlerin emeğiyle dönüşmesini umuyorum.

Her yıl çok sayıda film üretiliyor aslında ama öne çıkanlar oldukça az. Sizce sektörün gelişimi açısından bu bir kriz mi?

Teknolojinin gelişimiyle beraber ister istemez üretim arttı. Bakanlık da son iki yıldır desteği biraz artırmaya başladı. Ancak malum bütçe oranları düşük ve filmi tamamlama süresine kadar da geri kalan para toplanamıyor. Haliyle olduğu kadar deyip sete girilen zamanlar oluyor. Büyük bir hevesle başlanan işler, hayal edilenin yarısına bile ulaşamadan vizyona giriyor. Verilen desteğin sayısı azaltılıp bütçe oranlarının artırılması, bu noktada daha iyi olabilir diye düşünüyordum geçmiş yıllarda. Fakat son kurulda destek alamayan birçok kıymetli projeyi, yönetmen ve yapımcısını düşününce işin içinden nasıl çıkacağımız, Türkiye’de üretmeye nasıl devam edeceğimiz bir muamma maalesef.

Filmada yalnızca sinema filmi mi yapacak? Dizi projeleri de var mı gündemde?

Şu sıra Ceylan ile birlikte görüşmelerini sürdürdüğümüz bir dizi projesi var. 45-60 dk üzerinden tasarlanıyor ve televizyonlar bu kısalıkta yapımlara henüz tam anlamıyla açık olmadığı için internet ortamının daha uygun olduğunu düşünüyoruz. Projeyi İrem Sak’la paylaştığımızda o da heyecanımıza dahil oldu. Hayata geçirebilirsek harika bir kadın karakter izleyeceksiniz diyelim şimdilik...

Birlikte çalışmak istediğiniz yerli/yabancı yönetmenler var mı?

Ceylan ve Barış’la beraber üretiyor olmaktan çok mutluyum. Sorunca ilk aklıma gelen isim Gürcan Keltek oldu. Yaptığı işleri, belgesellerini gerçekten heyecanla izliyorum. Farklı bir görsel algısı var ve bunu bize iyi yansıttığını düşünüyorum. Onun projelerini tasarlama sürecini de görmek isterim. Heyecanla izlediğim birçok yabancı yönetmen olsa da yine ilk aklıma geldiği için Richard Linklater’ın üretim sürecinde yanında olmayı isteyeceğimi eklemeliyim.