Kitap sevdasına bir de buradan bakın!

Kitap sevdasına bir de buradan bakın!

Anti kütüphane, tsundoku ve bibliyomani üçlüsü, kitap sevgisinin biçim değiştirmiş halinin sonuçları. Kitap tutkusuna bir de bu kavramlar perspektifinde bakmaya ne dersiniz?

Bir kitabevine giriyorsunuz. Okumadığınız birçok kitap var ve sanki hepsi size “Beni al!” diyor. Üstelik evinizde de kitaplıklarda, dolaplarda, masa üstlerinde, yatak baş uçlarında henüz okunmamış kitaplar sizi bekliyor. Yakınlarınız, arkadaşlarınız kitapları görüp sıklıkla size “Bu kadar kitabı ne zaman okuyacaksın?”, “Bu kitapların hepsini okudun mu?” gibi biraz şaşkınlık biraz da şüphe taşıyan sorular yöneltebiliyor. Bu sorulara cevap vermek bile size gereksiz gelse de zaman zaman utanç hissettiğinizi de fark ediyorsunuz. İşte tüm bu sürecin her bir basamağına verilen birer isim var: Tsundoku, bibliyomani ve anti kütüphane…

Tsundoku ile başlayalım. Her ne kadar ayrı bir “hastalık” olarak anılsa da aslında obsesyon yelpazesinin bir parçası olarak kabul edilebilecek “tsundoku”, Japonca “tsudene-oku” (istiflemek) ve “dokuşo” (kitap okumak) sözlerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş. Londra Üniversitesi Profesörlerinden eski Japonca metinler üzerine çalışan Andrew Gerstle’a göre ilk olarak 1879 tarihli metinlerde kullanıldığı saptanan tsundoku, muhtemelen çok daha eski bir kavram. Tsundoku kelimesi Türkçede “bir kitabı satın aldıktan sonra okumadan bir kenara koyma ve okunmamış diğer kitaplarla biriktirme eylemi” şeklinde de açıklanabiliyor.

 Kişisel kütüphane denince akla ilk olarak 2016 yılında hayata veda eden İtalyan düşünür ve yazar Umberto Eco geliyor. Eco’nun 30 bini aşan kitabı vardı.
Kişisel kütüphane denince akla ilk olarak 2016 yılında hayata veda eden İtalyan düşünür ve yazar Umberto Eco geliyor. Eco’nun 30 bini aşan kitabı vardı.

İşte kitap satın almaya yönelik bu karşı konulamaz istek sonrasında duvarları saran kitaplıklar, evleri dolduran kitap yığınları ortaya çıkabiliyor. Bu noktada tsundoku ile birbirleriyle kesin çizgiyle ayrılmasa da “kitap deliliği” olarak Türkçeleştirilen “bibliyomani” karşımıza çıkıyor. Kitap toplama merak ve arzusunun hastalık derecesine varmasını anlatan bu kavram, Yunanca “biblion” (kitap) ve Latince “mania” (hastalık) sözcüklerinin birleşiminden oluşuyor. Tsundokudan farkı bibliyomanide her bir kişide farklılık görülse de daha çok özel basım kitaplara, eski eserlere yönelim olması. 1700’lü yıllarda Dr. John Ferriar tarafından türetilen kelime, kişinin kitap toplayıp biriktirerek sosyal hayatının ve sağlığının kötüleşmesine neden olan kontrol edilemeyen bir takıntıyı ifade ediyor. Psikolojide ise bibliyomani, obsesif kompulsif bozukluk başlığı altında ele alınıyor. Bu psikolojik rahatsızlığı yaşayan insanlara ise “bibliyoman” deniyor. Bibliyomanlar, dışarıdan aşırı kitapsever ya da koleksiyoner olarak görülse de onlardan en büyük farkları istifçilik yapmaları. Tıpkı tüm istifçiler gibi hayatlarının akışında, sosyal ilişkilerinde bir süre sonra sorunlar yaşamaları da kaçınılmaz olan bibliyomanlar, psikoterapiden fayda görebiliyor.

Birçok yazara göre anti kütüphane kavramı, öğrenmeye teşvik etmesi bağlamında olumsuz kabul edilmiyor.
Birçok yazara göre anti kütüphane kavramı, öğrenmeye teşvik etmesi bağlamında olumsuz kabul edilmiyor.

Hem tsundoku hem de bibliyomani bizi günün sonunda okunmamış kitabı okunmuşundan fazla olan “anti kütüphane” kavramına taşıyor. Lübnan kökenli Amerikalı yazar ve ekonomist Nassim Nicholas Taleb’in 2007’de yazdığı ‘‘Siyah Kuğu; Hiç Akla Gelmeyenin Etkisi’ (The Black Swan)” kitabı ile ortaya çıkan anti kütüphane kavramı, Umberto Eco’nun 30 binin üzerinde kitabın bulunduğu kütüphanesine atıfla oluşturulmuş bir söylem. Kitabında okunmuş kitapların okunmamışlardan daha az değerli olduğunu iddia eden Taleb, ilginç bir korelasyona vurgu yapıyor. Ona göre kişinin bilgisi arttıkça okunmamış kitaplarının sayısı da artar. İşte okunmamış kitaplardan oluşan bu koleksiyona Talep ‘anti kütüphane’ diyor.

Özetle satın alıp da henüz okunmamış kitapların oluşturduğu topluluğa dense de birçok yazara göre anti kütüphane kavramı -şayet bir bibliyomana ait değilse- her zaman olumsuz kabul edilmemeli. Bu durum, özellikle entelektüel birikimin önemli olduğu meslek sahipleri açısından öğrenmeye teşvik de edebilir. Sonuçta ne kadar bilinse de her zaman öğrenilecek çok şey var!