Yaz geldi, sıcaklar bastırdı, rüzgar şiddetlendi… Ve ne yazık ki her yaz olduğu gibi Türkiye yine orman yangınlarıyla mücadele ediyor. Yazı daha yarılamamışken bile birçok ilde alevler kontrol altına alınmaya çalışılıyor. İzmir’den Adana’ya, Sakarya’dan Hatay’a kadar onlarca noktadan yangın haberleri geliyor. Peki bu yangınlar neden çıkıyor? Neden önleyemiyoruz? Ve en önemlisi artık sadece söndürmek yeterli mi?

2025 yazı daha başından “yangın sezonu” oldu!
Resmi verilere göre 2025 yılı başından bu yana Türkiye genelinde 3 binin üzerinde yangın meydana geldi. Bunların yaklaşık bin 300’ü ormanlık alanlarda, geri kalanı ise yerleşim yerleri, tarım arazileri ve açık alanlarda başladı. Son haftalarda özellikle İzmir (Çeşme, Ödemiş), Manisa, Adana, Hatay ve Bursa gibi bölgelerde çıkan yangınlar yüzlerce hektar ormanlık alanı yok etti.
Sosyal medyada alevlerin şehirleri kuşattığı, vatandaşların evlerini terk ettiği, ekiplerin canla başla çalıştığı görüntüler gündemde. Her yaz yaşadığımız bu trajedi artık doğal afet olmaktan çıkıp yönetilmesi gereken bir sistem krizi haline geliyor.
Yangınların nedeni sadece sıcak hava mı?
Elbette değil. Yüksek sıcaklıklar, düşük nem ve kuvvetli rüzgar, yangının yayılmasını kolaylaştırıyor ama asıl mesele yangının nasıl başladığı. Uzmanlara göre Türkiye’de çıkan orman yangınlarının yüzde 90’ı insan kaynaklı. Elektrik hatlarındaki arızalar, kontrolsüz şekilde yakılan anızlar, piknik ateşleri, hatta bazı durumlarda kasıtlı çıkarılan yangınlar, bu büyük felaketlerin başlıca nedenleri arasında.
Öte yandan iklim krizi de yangın sezonunu uzatıyor. Artık haziranda başlayan yangınlar kasım ayına kadar sürebiliyor. Türkiye’nin “yangına hassas orman” oranı, yüzde 55’ten yüzde 64’e çıktı. Bu, neredeyse ülkenin yarısından fazlasının potansiyel yangın riskiyle karşı karşıya olduğu anlamına geliyor.

Müdahalede eksik kalan ne?
Aslında ilk bakışta her şey yolunda gibi görünüyor. Uçaklar, helikopterler, arazözler ve binlerce görevli seferber ediliyor. Örneğin İzmir’deki yangınlarda aynı anda 27 uçak ve 105 helikopter havadaydı. Binlerce ton su atıldı, yüzlerce kilometrelik alan tarandı.
Ama sorun sadece müdahale kapasitesi değil. Koordinasyon, erken uyarı, önleme ve eğitim gibi alanlarda ciddi boşluklar var. Uzmanlara göre;
● Orman yollarının bakımı yapılmıyor.
● Yangın öncesi uyarılar yeterince duyurulmuyor.
● Yerel yönetimlerle merkezi yönetim arasında yetki karmaşası yaşanabiliyor.
● Ve belki de en önemlisi yangın çıkmadan önce ne yapıldığı, genellikle hiç gündeme gelmiyor.
Yanan sadece ağaç değil, geleceğimiz
Orman yangınları sadece ağaçları değil, toprak yapısını, yeraltı su kaynaklarını, biyolojik çeşitliliği ve ekosistemi de yok ediyor. Toprak yüzeyindeki canlılar, kuşlar, böcekler, nadir bitkiler… Hepsi bir yangınla yok oluyor. Üstelik yanan alanlar yıllarca tekrar orman ekosistemi haline gelemiyor. Bazı bölgelerde bu dönüşüm 30-40 yılı bulabiliyor. Üstüne bir de yangın sonrası yapılaşma baskısı eklenince, ormanlar sadece yanmıyor, geri dönülemeyecek şekilde yok ediliyor.

Peki hiç mi çare yok?
Var. Ama bu çare “yangın çıkınca söndürmek” değil. Bu çare, yangın çıkmadan önce alınacak önlemlerle başlıyor. Burada da devreye önleyici sigortacılık giriyor.
Sigortacılığın yeni rolü
Günümüz sigortacılığı artık sadece “hasar sonrası ödeme” anlayışını terk ediyor.
Önleyici sigortacılık yani risk oluşmadan önce hem fiziksel hem de finansal koruma sağlayan modeller giderek öne çıkıyor. Yangınlar da bu alandaki en önemli başlıklardan biri. Peki bu kapsamda neler yapılabilir? Örneğin:
● Ormana yakın bölgelerde yaşayanlar için yangın erken uyarı sistemleri kurulabilir, sigorta şirketleri bu sistemleri poliçeye entegre edebilir.
● Risk haritalarına göre primlendirme yapılarak yüksek riskli alanlar özel olarak takip edilebilir.
● Yangına dayanıklı yapı malzemesi kullanan, çevresine yangın şeridi açan, bakım yapan birey ve kurumlara prim indirimi sunulabilir.
● Tarım ve orman ürünleri üreticilerine özel poliçelerle ekonomik kaybın ötesinde çevresel koruma da desteklenebilir.