İstanbul’un tarihine baktığımızda gözler genellikle Ayasofya’ya, Topkapı Sarayı’na ya da Sultanahmet’e çevrilir. Oysa bu kadim şehrin surlarının ardında, geçmişin izlerini sessizce taşıyan başka yapılar da var. Tekfur Sarayı ve Yedikule, İstanbul’un bu görünmeyen tarihinin en kadim tanıkları arasında yer alıyor.

İstanbul surlarının kuzeybatı köşesinde, Edirnekapı’nın hemen ardında, adeta tarihle inatlaşarak ayakta duran bir yapı Tekfur Sarayı. 13’üncü yüzyılda, Bizans İmparatorluğu’nun son hanedanı Palaiologoslar döneminde inşa edildiği düşünülen bu yapı, aslında devasa bir saraydan çok hanedan üyelerinin ikamet ettiği bir konaktı. Yine de Bizans sivil mimarisinin günümüze ulaşabilen nadir örneklerinden biri olması açısından eşsizdir.
Sarayın en dikkat çekici özelliği, tuğla ve taşların geometrik bir ustalıkla dizildiği cephesidir. Bu görsel zarafet, aynı zamanda dönemin zanaatkarlık seviyesini de yansıtır. Ancak sarayın asıl hikayesi, İstanbul’un el değiştirmesiyle birlikte başladı
Osmanlı döneminde Tekfur Sarayı farklı işlevler üstlendi. 18’inci yüzyılda bir cam ve çini atölyesi olarak kullanılmaya başlandı. Burada üretilen çiniler, özellikle Eyüp ve civarındaki camilerin süslemelerinde kullanıldı. Zamanla harabeye dönen yapı, 20’nci yüzyılın ortalarına gelindiğinde yalnızca bir yıkıntıdan ibaretti. Ancak 2010 sonrası başlayan restorasyon çalışmaları, sarayı yeniden İstanbul’un kültürel haritasına dahil etti. 2019 yılında Tekfur Sarayı Müzesi’nin açılmasıyla birlikte yapı, Bizans’tan Cumhuriyet’e uzanan çok katmanlı kimliğini ziyaretçilere sunmaya başladı.
Bugün müze olarak hizmet veren sarayda hem özgün Bizans mimarisine hem de Osmanlı dönemi seramik üretimine dair izleri bir arada görmek mümkün. Burası sadece bir yapı değil, farklı medeniyetlerin aynı taş duvarlarda bıraktığı tarihsel bir izlek.

İstanbul’un güneybatısında, Marmara Denizi’ne bakan sur hattında yer alan Yedikule, bugün daha çok “zindan” kimliğiyle anılsa da geçmişte hem Bizans’ın hem de Osmanlı’nın gözbebeği bir yapıydı.
Yapının temeli, MS 5’inci yüzyılda Doğu Roma İmparatoru Theodosius tarafından yaptırılan “Altın Kapı”ya dayanır. Bu anıtsal giriş, Bizans’ın zafer takı olarak tasarlanmıştı ve imparatorlar İstanbul’a dönüşlerinde buradan törenle girerdi. Kapının görkemli sütunları ve mermer işçiliği, dönemin ihtişamını yansıtır.
Osmanlı döneminde surların bu bölümü tahkim edilerek beş kuleli bir hisara dönüştürüldü. Sonraki yıllarda iç yapıya iki kule daha eklenince Yedikule adını aldı. Hisarın içinde bir dönem padişahların kısa süreli konaklamaları için kullanılan yapılar da inşa edildi. Hatta bu nedenle bazı kaynaklarda burası “Yedikule Sarayı” olarak da anılır. Ancak zamanla bu yapı, saray olma vasfını kaybederek farklı bir kimliğe büründü: Devlet hazinesinin saklandığı yer, diplomatik tutukluların hapsedildiği mekan, hatta infazların gerçekleştiği zindan...
Yedikule, bu tarihsel dönüşümün sembolü oldu. Altın Kapı’nın ihtişamı ile zindanların kasveti aynı surların içinde yan yana durdu. Günümüzde ziyaretçilere açık olan yapı, hem Bizans’ın anıtsallığını hem Osmanlı’nın siyasi reflekslerini gözler önüne seriyor. Ancak Yedikule’nin bugünkü hali, ne yazık ki sahip olduğu tarihsel önemin çok gerisinde.

Tekfur Sarayı ve Yedikule, uzun yıllar boyunca ya ihmal edildi ya da sadece korku hikayeleriyle anıldı. Oysa bu iki yapı, İstanbul’un çok katmanlı tarihini anlamak için eşsiz kaynaklar.
Tekfur Sarayı, restorasyon sonrası müze kimliğiyle yeniden hayata katıldı. Seramik üretimine dair canlandırmalar, yapının tarihsel fonksiyonunu gözler önüne seriyor. Ancak tanıtım eksikliği, bu değerin yeterince görünür olmasını engelliyor.
Yedikule ise daha zor durumda. Uzun yıllardır restorasyonlar ve yeniden işlevlendirme çalışmaları gündemde olsa da yapı zaman zaman ziyarete kapanıyor. Siyasi ve bürokratik engeller, Yedikule’nin kültürel miras olarak hakkıyla değerlendirilmesini geciktiriyor.
Ziyaret bilgileri
İstanbul’un unutulmuş sarayları arasında yer alan Tekfur Sarayı ve Yedikule Hisarı, günümüzde ziyarete açık iki önemli kültürel miras alanı olarak öne çıkıyor. Her iki yapı da haftanın altı günü, pazartesi hariç ziyarete açık durumda. Tekfur Sarayı Müzesi, sabah 09.00’da kapılarını açıyor ve akşam 17.00’a kadar ziyaretçilerini ağırlıyor. Bilet gişesi ise 16.30’a kadar açık.
Yedikule Hisarı da benzer şekilde salıdan pazara 09.00-17.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Ancak burada son ziyaretçi kabulü 16.30 itibarıyla sona eriyor. Yedikule, yalnızca bireysel gezilere değil, aynı zamanda rehberli gündüz turları ve özel fenerli gece yürüyüşleri gibi etkinliklere de ev sahipliği yapıyor.
Bayram günleri gibi özel tatil dönemlerinde açılış saatlerinin değişebileceği, özellikle bayramın birinci günü öğle saatlerine kadar kapalı kalabileceği unutulmamalı. Güncel saatler ve ücret tarifeleri için ziyaret öncesinde ilgili kurumların veya Fatih Belediyesi’nin resmi web sitelerinden bilgi alınması önerilir.