Tatlı hayatınız, ne kadar “tatlı”?

Tatlı hayatınız, ne kadar “tatlı”?

Farkında olmadan tükettiğimiz gıdalarla diyabet riskini artırıyoruz. Diyabetle ilgili risk faktörlerini uzmanına danışarak nelere dikkat etmenin gerekli olduğunu sizin için derledik. 

Önce kısaca bir diyabet nedir özetleyelim. Diyabet ya da şeker hastalığı, vücudumuzdaki pankreas isimli salgı bezinin yeterli insülin hormonu üretememesi veya ürettiği hormonun vücut tarafından etkili bir şekilde kullanılamaması sonucunda ortaya çıkan ve yaşam boyu süren bir hastalık. Veya şöyle de tarif edebiliriz: Yediğimiz gıdalardan kana geçen şekeri (glikoz) kullanamayınca kan şekerimizde gözlemlenen yükselme. Pankreas bezi, midemizin arka tarafında yer alan bir organ.

Şeker, unlu gıdalar başta olmak üzere karbonhidrat içeren pek çok gıda tüketiyoruz. Bu gıdalardaki glikoz ise kanımıza geçiyor. İşte pankreas bezinin salgıladığı insülin ile yediğimiz bu unlu ve şekerli gıdalardan gelip kana geçen glukozun bir araya gelmesi gerekiyor ki glikoz hücrelere girebilsin ve bize enerji olarak geri dönebilsin.

Diyabette risk faktörleri

Diyabet ile beslenme alışkanlıkları arasında ciddi bir bağlantı var ki NP İstanbul Beyin Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü’ye diyabetle ilgili risk faktörlerini sorduk: 

Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü
Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü

“Diabetes Mellitus, kardiyovasküler hastalıkların gelişiminde önemli bir risk faktörüdür. HDL düşer, LDL partikülleri artar. Birçok çalışma, kan şekeri düzeyinde kontrol sağlanınca diyabet komplikasyonlarının geç ortaya çıktığını ve hasarın da azaltılabildiğini göstermiştir. Hastalarda kan şekeri kontrolü, kan basıncı, lipid, kolesterol, trigliserid değerleri ile kilo ve diyet takibi de önemlidir. Diyabet tedavisi kadar komplikasyonlarının önlenmesi de hayati öneme sahiptir. Örneğin diyabette mantar enfeksiyonları, diyabetik ayak, diyabetik nöropati ile diyabetik nefropati sık görülür. Uzun süre yüksek kan şekerine maruz kalınca ayaklarda bulunan sinirlerde ve damarlarda harabiyet meydana gelir. Böylece diyabet hastaları ayaklarında ağrı duymamaya başlarlar; yaralanınca farkına varamazlar. Ayakları kurur, derilerinde çatlaklar oluşur. Isıyı algılayamayan hastalar, üşüyen ayaklarını ısıtmak isterken ağır yanıklara neden olur.”

Böbreklerde ortaya çıkan risk

Şeker ölçümü sonuçlarını dikkatle takip etmek böbrekleri de kurtarıyor.
Şeker ölçümü sonuçlarını dikkatle takip etmek böbrekleri de kurtarıyor.

Diyabet, diyabetik nefropati’nin de sebebi… Kan şekeri kontrol altına alınamayınca diyabetik nefropati geliştirebiliyorsunuz. Bu, diyabetin vücuda verdiği en önemli zararlardan biri ve son dönemdeki böbrek yetmezliklerinin de en önemli sebebi. Böbreklerdeki kılcal damarlar kanı yeterince temizleyemiyor. Böylece damar içinde kalması gereken bazı maddeler idrar yoluna kaçar ve bu da böbreklerin başına iş açar, böyle özetlemek mümkün… Bu hastalarda kan şekeri, kan basıncı kontrolü şart ancak onun dışında proteini az bir diyet, kanda yağlanmanın azaltılması, sürekli egzersiz ya da aktif bir yaşam tarzı ile alkolden, sigaradan uzak durmak…

Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun (IDF) yaptığı açıklamaya göre Federasyon’a üye ülkelerin yetişkin nüfusunda toplamda 250 milyonu aşkın diyabetli var! Dünya nüfusunun yaşlanması, sağlıksız beslenme alışkanlıkları, sürekli kilo almak hatta obez hale gelmek ve hareketsiz bir hayatı bazen zorunluluktan bazen tembellikten yaşamak diyabetin en önemli sebepleri.

Yiyip içtiklerinize dikkat! 

Şekerin kararı şaştıkça, hastalığı da kapımızda.
Şekerin kararı şaştıkça, hastalığı da kapımızda.

Peki, bizler bu kadar mı meseleden uzağız? Ne yiyor ne içiyoruz da diyabetli hasta sayısına katkıda(!) bulunuyoruz? Belki de asıl şöyle sormak gerek: Gündelik hayatta, “masum” zannettiğimiz ne gibi yeme içme alışkanlıklarımızla diyabete davetiye çıkarıyoruz? Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü’ye bunu da sorduk:

“Diyabetes Mellitus, mutlak veya fonksiyonel insülin yetersizliği sonucu ortaya çıkan, karbonhidrat metabolizması başta olmak üzere yağ ve protein metabolizmasında da bozuklukla seyreden bir endokrin ve metabolizma hastalığı. Diyabetin artış nedenleri arasında ise yaşam süresinin uzaması, kentleşmeye bağlı yaşam tarzı değişiklikleri, fiziksel hareketsizlik, beslenme şekli, obezite ve genetik faktörler sayılabilir. Kaliteli bir uykunun; zamanında, yeterli süre ve kesintisiz olması önerilmektedir. Uykunun derin evresinde, sempatik sinir aktivitesi azalır, hipotalamik–pitüiter–adrenokortikal (HPA) sistem baskılanır ve büyüme hormonu salınımında artış olur. Yiyecek alımı kontrolünde etkili olan leptin ve ghrelin de uyku ile ilişkilidir. Uyku süresi yetersiz olduğunda, enerji dengesini sağlayan hormonların salınımında değişim nedeniyle, obezite, hiperglisemi ve insülin direnci gelişme riski artar, diyabetli kişilerde mikro ve makrovasküler komplikasyonlar ortaya çıkar. Öte yandan diyabet komplikasyonları olan nöropatik ağrı, diyabetik ayak ülserleri ve uyku apnesi de uykunun etkinliği ve kalitesinde bozulmaya neden olur, uyku yetersiz hale gelir, yetersiz uyku da glisemik kontrolü bozar ve bir kısır döngü gelişir.

Düzenli stres insülin duyarlılığını azaltır. Enerji, stres altındayken kan dolaşımına salınır ve sonuç olarak enerji depolama yolu kapatılır. Kortizol kan basıncını koruyan, bağışıklık sistemini düzenleyen ve protein, glikoz ve yağların atılmasına yardımcı olan bir steroid hormondur. Kronik stres vücudun yağ metabolizmasında ve insan vücudunda enerji kullanımında çok önemli olan aşırı kortizol salmasına neden olabilir.”

Kahve keyfi sorun yaratabilir

Kahvenin sağlığa yararı çok ancak aşırı tüketimi gerçek bir risk faktörü!
Kahvenin sağlığa yararı çok ancak aşırı tüketimi gerçek bir risk faktörü!

Özden Örkçü, meselenin kahveyle ilgili yönüne de dikkat çekiyor: “Yine 2018 yılında yapılan bir çalışmaya göre genetik etkileyici sebepler de söz konusudur. Genler, kafein metabolizması üzerinde ve kafeinin kan şekerini etkilemesinde rol oynayabilir. Bu çalışmada, kafeini daha yavaş metabolize eden kişilerin, kafeini daha hızlı metabolize edenlere göre daha yüksek kan şekeri seviyelerine sahip olduğu görülmüştür. Uzun süre kafeinli kahve içilmesi de glikozun insülin duyarlılığı üzerindeki etkisini değiştirebilir. Şunu da unutmamak gerekir: Kahvenin içeriğine göre şeker, krema, şurup gibi ilaveler kan şekerini tartışmasız yükseltir ve kan şekerinizin artmasına neden olur!”

Peki, şimdi ne olacak? Malum, hepimiz bir anda kendimizi COVID-19 salgını önlemleri çerçevesinde hareketsiz bir hayatın içinde bulduk… Ne yapacağız? Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü, “Diyabetinizin olması, ömür boyu sevdiğiniz yiyeceklerden mahrum kalacaksınız anlamına gelmiyor. Yemek çeşidine ve miktarına daha fazla dikkat edeceksiniz” diyor ve sebze, meyve, tahıl açısından zengin, protein ve yağ açısından kolesterolü sınırlı bir beslenme planı uygulamak gerektiğini vurguluyor.

Bu tavsiyeler çok önemli

Porsiyonlarınızın küçülmesi, kilonuzun ve şekerinizin yükselmemesi anlamına gelir.
Porsiyonlarınızın küçülmesi, kilonuzun ve şekerinizin yükselmemesi anlamına gelir.

• Bir veya iki öğün yemek yerine günde en azından üç öğün yemeye çalışın.

• Öğünler arasında ve gece yatmadan önce küçük bir ara öğün almanız da gerekebilir.

• Öğünlerinizi her gün aynı saatlerde almaya çalışın.

• Porsiyon ölçülerinizi kontrol altına alın.

• Tam tahıl ekmeği, yulaf veya çavdar ekmeği tüketmeyi tercih edin.

• Öğünlerinizde kuru baklagillere sıklıkla yer verin.

• Her gün pişmiş sebze ve salata tüketmeye özen gösterin.

• Meyve suyu yerine meyve tüketin. Süt, yoğurt, ayran, peynir gibi kalsiyum kaynağı besinlere yer verin.

• Tedavinize etkisini öğrenmeden alkollü içki içmeyin.

• Diyabette beslenme tedavisinin amaçlarından biri kan şekeri kontrolünün sağlanmaması sonucunda kısa ve uzun dönemde oluşabilecek sağlık sorunlarını önlemektir. Kalp damar hastalıkları ise bu sağlık sorunlarının en önemlilerinden birisidir.”